31 Aralık 2015 Perşembe

Dış açık hızla daralıyor, sevinsek mi üzülsek mi?

Dış ticaret açığı Kasım ayında 4,2 milyar dolar ile geçen yılın aynı ayının çok altında  gerçekleşti. Geçen yılın aynı ayında verilen açık 8,3 milyar dolar düzeyindeydi. İhracat, Kasım ayında yıllık bazda %10.2 azalışla 11,7 milyar dolar olurken, azalış oranındaki gerçekleşmenin TİM öncü verilerine göre daha sınırlı olmasında bu yıl altın ihracatının 102mn dolara yükselmesi (geçen yıl 30mn dolar) etkili oldu. İthalat ise %25.3 azalışla 16,0 milyar dolar düzeyinde oluştu. Böylece, beklendiği gibi yıllık dış ticaret açığı sert düşüş göstererek 65,5 milyar dolar ile Ekim 2010’dan beri en düşük düzeyine indi. Dış ticaret açığının gelecek ay da baz etkisi ve enerji ithalatının düşüklüğü nedeniyle gerileme eğilimini sürdürmesi beklenebilir.

Dış ticaret dengesini enerji grubu yine çok olumlu etkilemeye devam ederken, altın grubunun etkisi de çok olumlu oldu. Altın ithalatının Kasım ayında ($234mn) geçen yıla gore ($2 milyar) düşük kalması ve ihracatının geçen yılın üzerinde olması nedeni ile, altın ticaretinin yıllık dış ticaret açığına getirdiği iyileşme 1,8 milyar dolar olurken, ilk onbir ay sonundaki toplam iyileşme ise 7,6 milyar dolara yükseldi. 2012 yılında altın dış ticareti dengesi 5,7 milyar dolar fazla, 2013 yılında 11,8 milyar dolar açık ve geçen yıl ise yine 3,9 milyar dolar açık vermişti. Enerji ithalatı ise sert düşüş eğilimini korurken, Ocak-Kasım döneminde enerji ithalatında toplam düşüş ise 15,6 milyar dolar oldu. Böylece son 12 aylık enerji ithalatı da 39,2 milyar dolara gerilemiş oldu.

İthalat alt gruplarından gelen sinyaller üretim, iç talep ve yatırımlar gibi büyüme bileşenleri açısından ise olumsuz bir tablo çizdi. Sermaye malı ithalatı (%11.4) ve tüketim malı ithalatı (%6.3) önceki ayın aksine yıllık bazda daralırken, ara malı ithalatı yıllık bazda %31 ile çok sert daraldı, özellikle yatırım ve tüketim eğiliminde önceki aylara göre daha olumsuz bir tablo çizdi. Ayrıca, sanayi üretimi açısından öncü olduğunu düşündüğümüz enerji ve altın hariç ara malı ithalatının hem önceki aya göre azaldığını hem de yıllık bazda daralışının arttığını görüyoruz. Bu durum, Kasım ayı için yıllık %0.0-1.0 artış aralığında olan sanayi üretimi ön tahminimizde risklerin dengeli olduğunu düşündürdü.  

Dış açık için Aralık sinyalleri henüz karışık; ihracat daralışı tekrar hızlanırken, enerji ithalatı ise düşmeye devam edecektir. İhracatçı birliklerinin öncü verilerinden izlediğimiz kadarıyla, Aralık ayı TİM öncü ihracat (altın hariç) verisi yıllık bazda yine düşüş (%12) görülebileceğini düşündürmektedir. Buna karşılık, altın ticareti kaynaklı lehte baz etkisi sınırlı görünmektedir. Ayrıca, enerji ithalatının olumlu etkisi Aralık’ta da gözlenmeye devam edilecektir. Daha net bir görünümü 4 Ocak’ta açıklanacak gümrük verilerinden edinmeyi bekliyoruz.   

Dış ticaret verisinden sonra, Kasım ayında cari denge 2,2 milyar dolar açık verebilir diye düşünmekteyiz. Geçen yılın aynı ayında cari açık 5,8 milyar dolardı. Bu şekilde gelirse, son 12 aylık cari açık 34,6 milyar dolar düzeyine düşecek. Orta Vadeli Program’da %3.0 büyüme beklentisi ile 36,7 milyar dolar cari açık öngörülmüştü. Düşüş eğiliminin 2015 yılının son ayında da devam edeceğini düşünüyoruz. Bu doğrultuda, geçen ay revize ettiğimiz yılsonu cari işlemler açığı tahminimiz olan 35,0 milyar dolar  üzerinde risklerin aşağı yönlü kalmaya devam ettiğini düşünüyoruz.  


Cari açığın birincil belirleyicisi olan dış ticaret dengesinde 2015 yılı ve sonrası için yeni bazı risklere rağmen beklentiler olumlu tarafta kalmaya devam ediyor. Son dönemde petrol fiyatlarının yeniden düşüş eğilimine geçmesi ile halen 40 dolar seviyesinin bile altında olması sayesinde 2015 ve 2016 yılı dış dengesi açısından olumlu etkileri güçlü bir şekilde gözlenmeye devam edilecektir. Buna karşılık, son yıllarda altın ithalat ve ihracatı faktörlerinin artan etkisi ve enerji fiyatlarındaki oynaklıklar nedeniyle manşet dış açık verileri yerine enerji ve altın hariç dış ticaret açığının seyrini takip etmeyi tercih ediyoruz ki, geçen yılın tamamında azalan bu verinin Şubat-Temmuz döneminde gözlenen yükselişten sonra Ağustos-Kasım döneminde tekrar düşüşe geçmesini büyüme açısından olumsuz ancak cari açık açısından olumlu bir gelişme olarak görmekteyiz. Söz konusu göstergede, genel olarak, daralmanın mevcut duruma göre şiddetlenmesini büyüme açısından olumsuz bir gelişme olarak okurken, tekrar yükseliş eğilimine geçmesi de yeniden dengelenme açısından risk olarak izlemekteyiz. Öte yandan, gelişmiş ülkelerin (özellikle AB) büyüme hızlarında görülen yavaşlama ve Rusya pazarındaki mevcut daralmanın iki ülke arasındaki ambargo uygulamasına kadar varan gerginlikle devam etmesi ise dış dengede daha belirgin iyileşmeyi sınırlandıran faktör olarak etki etmektedir.

29 Aralık 2015 Salı

Kapasitem buymuş...

Aralık ayında imalat sanayi kapasite kullanım oranı (KKO) %75.8 ile önceki aya göre 0.1 puan gerilerken, geçen yılın aynı ayının ise 1.2 puan üzerinde gerçekleşti. Söz konusu veride büyük ölçüde mevsimsellik etkisinin gözlendiği bilinmektedir. Genellikle, yılın ilk çeyreği yılın en düşük seviyelerini temsil ederken, ikinci çeyrekten itibaren oranlar kademeli bir yükseliş eğilimine girmekte ve Temmuz ayı ile başlayan üçüncü çeyrek yılın en güçlü dönemi olmaktadır. Ancak kapasite kullanımındaki azalışın mevsimselliğin ima ettiğinden daha sınırlı olduğunu belirtelim. Bir ek bilgi olarak da, önceki 8 yıl Aralık ayları ortalamasının %73.4 olduğunu da iletelim. Ana alt gruplardaki gerçekleşme ise; Ara Malları (%76.2), Yatırım Malları (%77.8) ve Tüketim Malları (%73.3) şeklinde oluşurken, önceki aya göre artan tek ana grup yatırım malları oldu. Öte yandan, bu gerçekleşme sonrası, yılın son çeyreği ortalaması %75.7 ile, üçüncü çeyrek ortalamasının (%75.5) hafif üzerinde ve ikinci çeyrek ortalamasının (%74.7) belirgin üzerinde devam edildiği görülürken, bu değer %74.7 seviyesindeki geçen yılın son çeyrek ortalamasının da üzerinde bulunuyor.

Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış KKO, Aralık ayında yılın ikinci en yüksek seviyesini gördü. Aralık ayında önceki aya göre 0.3 puan artışla %75.4 seviyesinde gerçekleşen arındırılmış KKO, geçen yılın aynı ayının (%74.3) ise çok üzerinde oluştu. Aralık 2013’de %75.8 ile Kasım 2011’den bu yana geçen dönemin en yüksek kapasite kullanımına ulaşılmış, sonrasında ise düşüş eğilimi Mart 2015’de %73.9’a ulaşıncaya kadar hakim olmuştu. İkinci çeyrekte gözlenen toparlanma ile ortalama kapasite kullanımı %74.7 seviyesinde oluşurken, üçüncü çeyrekte ise ortalama kullanımın %75.0 düzeyine çıktığı gözlenmişti. Son çeyrek ortalaması ise %75.1 düzeyinde oluştu. 

Merkez Bankası Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE) ise yılı düşüşle kapattı. Aralık ayında önceki aya göre 3.0 puanlık azalışla 102.2 seviyesine gerilerken, bu yılın ikinci çeyreğindeki yüksek seviyelerinin uzağında kaldı, buna karşılık geçen yılın aynı ayının değerlerinin üzerinde gerçekleşmeyi sürdürdü. İkinci çeyrek ortalaması (107.3) ve üçüncü çeyrek ortalaması (102.7) geçen yıl aynı çeyrek ortalamalarının belirgin altında kalmıştı. Aralık sonucuna rağmen, son çeyreğin ortalamasında da bu eğilim değişmedi.     

Ana eğilim açısından daha önemli olan, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış RKGE de Aralık ayında düşüş gösterdi. Aralık seviyesi 108.8 ile önceki ayın 1.4 puan altında gerçekleşirken, yine de yılın ikinci en yüksek seviyesine işaret ediyordu. Geçen yıl son çeyrek ortalaması 108.5 olurken, bu yıl ilk çeyrekte ortalama 103.7’ye, ikinci çeyrekte 102.7’ye, üçüncü çeyrekte ise 102.0’ye kadar gerilemişti. Son çeyrek ortalaması ise 107.5’e yükseliş gösterdi. Alt endekslerde en sert azalış, genel gidişat ve son üç ayın toplam sipariş beklentilerinde gözlenirken, diğer tüm alt endekslerde daha karışık bir görünüm gözlendi.      


Sonuç olarak, kapasite kullanımı ve reel kesim güven endeksi son çeyrekte önemli toparlanmalar kaydetse de büyüme açısından ima ettiklerine ihtiyatlı yaklaşmakta ve büyüme tahminimiz üzerindeki riskleri dengeli görmekteyiz. İmalat sanayi üretimi açısından çok önemli bu iki öncü gösterge 2015 yılı ikinci çeyreği itibarı ile büyüme açısından ilk çeyreğe benzer zayıf bir tablo çizmiş, ancak %3.8 düzeyinde yani ilk çeyrekten çok daha güçlü bir büyüme gözlenmişti. Üçüncü çeyrekte söz konusu öncü göstergeler sınırlı bir toparlanmaya işaret ederken de, sanayi üretimi aynı çeyrekte %0.3 gibi çok düşük bir yıllık artış kaydedebilmişti. Buna karşılık milli gelir büyümesi %4 ile sürpriz artış kaydetmişti. Dolayısı ile, öncü göstergelere içinde bulunulan çeyrek açısından bir miktar daha ihtiyatlı bakmak gerekli görünmektedir. Bu doğrultuda, milli gelir verileri sonrası 2015 yılı için %3.5 seviyesine revize etttiğimiz büyüme öngörümüz üzerindeki riskleri dengeli görmekteyiz.

28 Aralık 2015 Pazartesi

Küresel Ekonomi ve Piyasalara İlişkin Haftalık Değerlendirme (28 Aralık - 1 Ocak)

Küresel piyasalarda yeni pozisyonların alınacağı döneme girerken, yılın en kritik gündem maddelerinin; ABD Başkanlık seçimi, Fed’in faiz patikasına ilişkin algılama ve petrol fiyatlarının yönü olmasını beklemekteyiz. Geride bıraktığımız hafta, küresel piyasalarda olumlu seyir hakim olmaya devam ederken bir piyasa klasiği olan Noel rallisi de gözlendi. Gelişmiş ve gelişmekte olan piyasalarda risk iştahında Fed sonrası gözlenen artışa mevsimsel portföy hareketleri de eklenince borsalar genel olarak haftalık bazda (ABD ve Japonya hariç) kazanç kaydederken, emtia fiyatlarında bu kez ham petrol fiyatlarının da katıldığı yükseliş eğilimi ikinci haftasını tamamladı. ABD Doları ise, güvercin (dovish) algılanan FOMC kararları sonrası Haziran’dan beri en yüksek aylık değer kaybına doğru yöneldi. Doların önde gelen on gelişmiş ülke para birimine karşı değerini takip eden Bloomberg Dolar Spot Endeksi’ne göre, aylık değer kaybı Euro’ya karşı %3.7 ve Japon Yeni’ne karşı %2.3’e ulaştı. Oysa, aynı endeksin Kasım sonu itibarı ile yılbaşından bu yana değer kazancı Fed’in para politikasını sıkılaştıracağı beklentisi ile %9’a ulaşmıştı. Dolar önde gelen EM para birimlerine karşı da değer kaybetmeye bu hafta da devam ederken, EM borsalarının performansı açısından takip edilen MSCI EM endeksi hafta içinde üstüste dört gün yükselerek yılın en iyi haftalarından birini geçirdi. Küresel piyasaların yeni hafta itibarı ile 2016 senaryolarını konuşmaya ve fiyatlamaya başlaması beklenebilir. ABD Borsaları açısından yılın en önemli konu başlıklarının; ABD Başkanlık seçimi ve Trump’ın kazanma ihtimali, Fed’in faiz patikasına ilişkin algılama ve petrol fiyatlarının yönü olmasını beklemekteyiz. Ayrıca, yılın ilk ayından itibaren baz etkisi nedeni ile ABD manşet enflasyonunda gözlenecek olası yükselişin piyasa tarafından nasıl algılanacağı da belirleyici olabilir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, önümüzdeki dönemde enflasyon en başta olmak üzere ABD verilerine hassasiyetin kademeli olarak artmasını beklemekteyiz. Dolayısı ile, her ne kadar, Fed faiz artırımlarının kademeli ve ılımlı olacağı mesajını verse de, yeni veri akışının güçlü seyretmesi durumunda, faiz patikasının da düşünülenden farklı şekillenebileceği endişesini piyasaların gündeminde kaçınılmaz olarak öne çıkaracaktır. Beklendiği gibi, Fed’in 27 Ocak toplantısında faiz artışını pas geçmesi durumunda, Şubat ayında da toplantısı olmadığından 16 Mart FOMC toplantısının kritik konuma gelmesi beklenebilir. Dolayısı ile, burada alınacak karar baz senaryoların (Fed baz senaryosu yıl içinde 4 artışa piyasa beklentisi ise 3 artışa işaret etmekte) güncellenmesi açısından da belirleyici olacaktır.

ECB’nin 21 Ocak’taki toplantısı paritenin yönü açısından esas belirleyici görünmekte. ECB’nin oluşturduğu büyük beklentileri karşılayamadığı Aralık toplantısını bu yıl telafi etmeye çalışacağını düşünüyoruz. FOMC ile kısa soluklu gözlenen euro değer kaybının yerini değer kazancına bırakması da bu alandaki baskıyı artıracaktır. Bu bağlamda, 21 Ocak tarihli ECB toplantısı, ECB’nin para politikası ve niceliksel gevşeme ile hedeflediği alanlarda (getiri eğrisinin kısa ucunu düşük tutmak ve Euro’ya değer kaybettirmek) sürpriz yapma potansiyelini kullanabileceği bir toplantı olabilir. Euro açısından yılın en kritik olayı ise; her ne kadar parasal ortaklıkta yer almasa da, İngiltere’nin AB’den çıkışının oylanacağı olası referandum olacak gibi görünmektedir. Bu bağlamda, ECB toplantısına kadar teknik seyir devam edebilir. Geçen haftayı 1.0975 seviyesine yükselerek kapatan parite açısından kısa vadede 200 günlük hareketli ortalama olan 1.1045 seviyesi kritik bir direnç olarak karşımıza çıkarken, bu seviyenin geçilememesi durumunda ise 1.0870’e doğru geri çekilme gözlenebilecektir.

Veri açısından yoğun olmayan ve yılbaşı tatili nedeniyle kısa olan haftada, ABD’de Chicago PMI endeksi ve bekleyen konut satışları öne çıkıyor. Yukarıda bahsettiğimiz fiyatlamalar açısından, 28 Aralık–1 Ocak haftasında açıklanacak az sayıda veri bulunmaktadır. ABD’de, Salı günü açıklanacak olan dış ticaret dengesi ve tüketici güven endeksi, Çarşamba bekleyen konut satışları ve Perşembe Chicago PMI endeksi öne çıkmaktadır. Euro Bölgesi’nde ise önemli bir veri açıklaması bulunmamaktadır. Bu bağlamda, veri akışının yoğunlaşacağı Ocak ayının ilk haftasına kadar küresel piyasaların verilere bağlı hareketten çok devam eden risk iştahının yansımalarına odaklı hareket etmesini bekleriz.


Suriye’de Esat muhalifi güçlerin önemli kaybı, ateşkes görüşmeleri öncesi görünümü karmaşıklaştırdı. Piyasaların normal işleyişine ait olan yukarıdaki değerlendirmelerimiz dışında, jeopolitik riskler açısından, yeni yılın ilk ayı içinde gerçekleşmesi planlanan Suriye’de ateşkesin sağlanmasına yönelik görüşmeler öncesi, Esat karşıtı muhalif gruplardan Army of Islam lideri Alloush’un Esat hükümeti güçleri tarafından gerçekleştirilen hava saldırısında öldürülmesi yakından izlenmesi gereken bir gelişme olmuştur.

22 Aralık 2015 Salı

Aralık Ayı Para Politikası Kurulu Kararlarına İlişkin Değerlendirmem

TCMB bugün gerçekleştirdiği Aralık ayı Para Politikası Kurulu toplantısında, beklenenin aksine tüm faiz oranlarını sabit tutu, ancak Ocak toplantısını adres gösterdi. Toplantıda bir hafta vadeli repo faizi %7.50, borçlanma faiz oranı %7.25, borç verme faiz oranı %10.75 ve piyasa yapıcılarına uygulanan oran %10.25 seviyesinde sabit bırakıldı. Karar öncesi gerçekleştirilen anketler ekonomistlerin büyük çoğunluğunun politika faizi ve faiz koridoru alt bandında ağırlıklı olarak 50 baz puan civarında artış beklediğini yansıtırken, TCMB Beklenti Anketi’nde de cari ay politika faizine ilişkin medyan beklenti %7.78 ile benzer bir görünüme işaret ediyordu. Ayrıca, önümüzdeki dönemde (6 ay içinde) toplam artışın 100 baz puana ulaşacağı beklentisi de korunuyordu. Dolayısı ile, Aralık toplantısının pas geçilmesini yerinde bir karar olarak görmüyor ve kredibilite açısından problem yaratan bir gelişme olarak algılıyoruz.

Fed para politikasını normalleştirme sürecini Aralık ayında başlatınca, TCMB’nin de Ağustos’ta açıkladığı yol haritasının son aşamasını başlatması bekleniyordu. Bilindiği gibi, TCMB Ağustos ayında açıkladığı “Küresel Para Politikalarının Normalleşme Sürecinde İzlenecek Yol Haritası” kapsamında, küresel para politikalarının normalleşmeye başlaması ile faiz koridorunun bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı etrafında daha simetrik bir hale getirileceğini ve daraltılacağını açıklamıştı. Piyasa ise bu mesajı, Fed’in faiz artırımlarına başlamasını takiben TCMB’nin de harekete geçeceği şeklinde okumuştu. TCMB, bu beklentiyi Aralık toplantısında karşılamasa da, “küresel para politikalarındaki normalleşmenin başlaması ile birlikte oynaklıklarda gözlenen düşüşün kalıcı olması halinde önümüzdeki toplantıdan itibaren para politikasındaki sadeleşme adımlarına başlanabileceğini değerlendirmiştir.” cümlesini kullanarak Ocak toplantısını söz konusu yol haritasının uygulanması için adres göstermiş oldu. Ancak, sadeleşme için ön koşulun "oynaklıklarda gözlenen düşüşün kalıcı olması halinde" diye belirlenmesi son derece kafa karıştırıcı oldu. Eğer oynaklıktan kasıt döviz ve faiz oranlarındaki dalgalanmalar ise, mevcut ortamda bu oynaklıkta azalışın kalıcı olmasını zor gördüğümüzden, yeni ertelemelerle karşılaşma durumumuz bayağı ciddi bir olasılık olarak da görülebilir. 

Para politikasında “sıkı duruş” vurgusu korundu, kararlar enflasyon görünümüne bağlı olarak alınacak dendi. Kurul, yeni mesaj cümlesi olan “Önümüzdeki dönemde para politikası kararları enflasyon görünümüne bağlı olacaktır. Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurlardaki gelişmeler dikkate alınarak para politikasındaki sıkı duruş sürdürülecektir.” paragrafını ise bu toplantıda da aynen korudu. TCMB, Ekim ayı sonunda açıkladığı Enflasyon Raporu’nda yılsonu enflasyon tahminini, kur ve petrol fiyat varsayımlarındaki değişiklikler nedeniyle 1 puan artırarak %7.9 olarak güncellemişti. Petrol fiyatı ortalaması 2015 ve 2016 yılları için 54$ varsayılmış, gıda fiyatları yıllık artışı ise %8 olarak korunmuştu. En son Beklenti Anketinde ise yılsonu TÜFE tahmini %8.53 olurken, gelecek 12 ay (%7.56) ve 24 ay (%6.86) TÜFE beklentileri hem tarihsel olarak yüksek seviyelerde kalmış hem de TCMB’nin hedef ve tahminlerinden uzak kalmaya devam etmiştir.

Likidite politikasındaki sıkı duruşun da korunacağı belirtildi. TCMB, önceki toplantıda likidite duruşuna ilişkin kullandığı cümleleri de aynen tekrarlamıştır. Kurul, döviz kuru hareketlerinin çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmeyi geciktirdiğini, bu doğrultuda küresel piyasalardaki belirsizliklerin enflasyon beklentileri üzerindeki etkileri ile enerji ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki oynaklıkları dikkate alarak, gerekli görülen süre boyunca likidite politikasındaki sıkı duruşun korunmasına karar verildiğini” bir kere daha vurgulamıştır.

Kurulun temel ekonomik büyüklüklere ilişkin değerlendirmelerinde hiç bir değişiklik yoktu. Sıkı para politikası duruşunun ve alınan makroihtiyati önlemlerin etkisiyle kredi büyüme hızlarının makul düzeylerde devam etmekte olduğu, dış ticaret hadlerindeki olumlu gelişmeler ve tüketici kredilerinin ılımlı seyri cari dengedeki iyileşmeyi desteklediği ve AB ülkelerinin talebindeki artışın da katkısıyla büyüme kompozisyonunun net ihracat lehine değişmekte olduğu belirtildi.

Büyük olasılıkla Ocak ayında başlayacak sadeleşme süreci ile politika faizinin %9.0-9.5 aralığına yükselmesini bekliyoruz. Daha önce de vurguladığımız gibi, sadeleştirmenin, esas olarak, mevcut faiz koridoru kapsamında çoklu faiz uygulamasından yeniden tek faizin ağırlık kazanacağı konvansiyonel para politikası uygulamasına dönüş anlamına geleceğini düşünüyoruz.  Burada varılacak nihai nokta, 1 hafta vadeli repo faizini piyasa açısından tek gösterge haline getirmek ve tüm fonlamayı bu kanaldan sağlamak olacaktır. Varılacak faiz seviyesi ise - TCMB’nin bu değişikliklerin “bir sıkılaşma veya genişleme getirmeyeceği” mesajına istinaden - bankalar açısından bugünkü duruma göre “nötr” olacak bir seviye olmalıdır. Dolayısı ile, kademeli geçiş senaryosunda TCMB bir yandan küçük adımlarla haftalık repo faizini yükseltirken benzer oranlarla faiz koridorunu alt banttan daraltmaya yönelecektir. Tüm fonlama araçları dikkate alınarak hesaplanan efektif fonlama oranının %9.5 seviyesinde olduğu düşünüldüğünde, nihai olarak, politika faiz oranının %9.0-9.5 aralığında ve O/N borçlanma faiz oranının 8.0-8.50% aralığında olabileceğini, koridor üst sınırının ise değişmeyeceğini tahmin etmekteyiz. Ancak, artırımın hangi faiz kademesi (25-50 bp) ve hangi aralıkta (her toplantı mı?) yapılacağı belirsizliğini korumaktadır.

Bu kararlar sonrası piyasada gözler TCMB’nin fonlama maliyetini ne düzeyde oluşturacağı üzerinde olacaktır. TCMB’nin, çok uzun süreden beri, bankaların fonlama ihtiyacının tamamını haftalık repo ihaleleriyle karşılamayarak piyasa yapıcısı ve borç verme imkanlarını kullanmaya zorlaması ile fonlama maliyetinin (geçen toplantıdan bu yana ortalaması %8.77) politika faizinin 127 baz puan üzerinde oluşması, ve gecelik faizlerin faiz koridoru üst sınırına yapışık oluşması (son olarak %10.75) sağlanmaktadır. Her ne kadar, son dönemde FOMC sonrası küresel risk iştahına bağlı olarak TL’de bir nebze rahatlama gözlense de, TCMB’nin sıkı likidite politikası duruşunu ve fonlama maliyetini mevcut düzeylerde korumasını beklemekteyiz.