30 Kasım 2015 Pazartesi

Ekim Ayı Dış Ticaret Verilerine İlişkin Değerlendirmemiz

Dış ticaret açığı Ekim ayında 3,6 milyar dolar ile geçen yılın aynı ayının çok altında  gerçekleşti. Geçen yılın aynı ayında verilen açık 6,3 milyar dolar düzeyindeydi. İhracat, Ekim ayında yıllık bazda %3.1 artışla 13,3 milyar dolar olurken, artış oranındaki gerçekleşmenin TİM öncü verilerine göre yüksek olmasında bu yıl altın ihracatının 681mn dolara yükselmesi (geçen yıl 44mn dolar) etkili oldu. İthalat ise %11.9 azalışla 16,9 milyar dolar düzeyinde oluştu. Böylece, beklendiği gibi yıllık dış ticaret açığı sert düşüş göstererek 69,6 milyar dolar ile Kasım 2010’dan beri en düşük düzeyine indi. Dış ticaret açığının gelecek ay da baz etkisi ve enerji ithalatının düşüklüğü nedeniyle gerileme eğilimini sürdürmesi beklenebilir.

Dış ticaret dengesini enerji grubu yine çok olumlu etkilemeye devam ederken, altın grubunun etkisi de olumlu oldu. Altın ithalatının Ekim ayında ($203mn) düşük kalması ve ihracatının geçen yılın çok üzerinde olması nedeni ile, altın ticaretinin yıllık dış ticaret açığına getirdiği iyileşme 834mn dolar olurken, ilk on ay sonundaki toplam iyileşme ise 5,7 milyar dolara yükseldi. 2012 yılında altın dış ticareti dengesi 5,7 milyar dolar fazla, 2013 yılında 11,8 milyar dolar açık ve geçen yıl ise yine 3,9 milyar dolar açık vermişti. Enerji ithalatı ise sert düşüş eğilimini korurken, Ocak-Ekim döneminde enerji ithalatında toplam düşüş ise 13,9 milyar dolar oldu. Böylece son 12 aylık enerji ithalatı da 41,0 milyar dolara gerilemiş oldu.

İthalat alt gruplarından gelen sinyaller üretim, iç talep ve yatırımlar gibi büyüme bileşenleri açısından ise görece olumlu bir tablo çizdi. Sermaye malı ithalatı (%4.2) ve tüketim malı ithalatı (%5.7) yıllık bazda artarken, ara malı ithalatı yıllık bazda %18 daraldı, özellikle yatırım ve tüketim eğiliminde önceki aylara gore daha olumlu bir tablo çizdi. Ayrıca, sanayi üretimi açısından öncü olduğunu düşündüğümüz enerji ve altın hariç ara malı ithalatının hem önceki aya göre arttığını hem de yıllık bazda daralışının azaldığını görüyoruz. Bu durum, Ekim ayı için yıllık %7.0-8.0 artış aralığında olan sanayi üretimi ön tahminimizde risklerin yukarı yönlü olduğunu düşündürdü.  

Dış açık için Kasım sinyalleri karışık; ihracat daralışı tekrar hızlanırken, enerji ithalatı ise düşmeye devam edecektir. İhracatçı birliklerinin öncü verilerinden izlediğimiz kadarıyla, Kasım ayı TİM öncü ihracat (altın hariç) verisi yıllık bazda düşüş (%10) görülebileceğini düşündürmektedir. Buna karşılık, altın ticareti kaynaklı lehte bir baz etkisi görünmektedir. Ayrıca, enerji ithalatının olumlu etkisi Kasım’da da gözlenmeye devam edilecektir. Daha net bir görünümü 2 Ekim’de açıklanacak gümrük verilerinden edinmeyi bekliyoruz.   

Dış ticaret verisinden sonra, Ekim ayında cari denge 0,2 milyar dolar açık verebilir diye düşünmekteyiz. Geçen yılın aynı ayında cari açık 2,3 milyar dolardı. Bu şekilde gelirse, son 12 aylık cari açık 38,5 milyar dolar düzeyine düşecek. Orta Vadeli Program’da %3.0 büyüme beklentisi ile 36,7 milyar dolar cari açık öngörülmüştü. Düşüş eğiliminin 2015 yılının kalan kısmında da devam edeceğini düşünüyoruz. Bu doğrultuda, yılsonu cari işlemler açığı tahminimiz olan 36,5 milyar dolar (milli gelire oranla %5.1) üzerinde risklerin hafif aşağı yönlü olduğunu düşünüyoruz.  

Cari açığın birincil belirleyicisi olan dış ticaret dengesinde 2015 yılı ve sonrası için yeni bazı risklere rağmen beklentiler olumlu tarafta kalmaya devam ediyor. Son dönemde petrol fiyatlarının yükselişine ragmen halen 50 dolar seviyesinin altında olması ile 2015 yılı dış dengesi açısından olumlu etkileri güçlü bir şekilde gözlenmeye devam edilecektir. Buna karşılık, son yıllarda altın ithalat ve ihracatı faktörlerinin artan etkisi ve enerji fiyatlarındaki oynaklıklar nedeniyle manşet dış açık verileri yerine enerji ve altın hariç dış ticaret açığının seyrini takip etmeyi tercih ediyoruz ki, geçen yılın tamamında azalan bu verinin Şubat-Temmuz döneminde gözlenen yükselişten sonra Ağustos-Ekim döneminde tekrar düşüşe geçmesini büyüme açısından olumsuz ancak cari açık açısından olumlu bir gelişme olarak görmekteyiz. Söz konusu göstergede, genel olarak, daralmanın mevcut duruma göre şiddetlenmesini büyüme açısından olumsuz bir gelişme olarak okurken, tekrar yükseliş eğilimine geçmesi de yeniden dengelenme açısından risk olarak izlemekteyiz. Öte yandan, gelişmiş ülkelerin (özellikle AB) büyüme hızlarında görülen yavaşlama ve Rusya pazarındaki mevcut daralmanın iki ülke arasındaki gerginlikle şiddetlenmesi riski ise dış dengede daha belirgin iyileşmeyi sınırlandıran faktör olarak etki etmektedir.


Küresel Ekonomi ve Piyasalara İlişkin Haftalık Değerlendirmem (30 Kasım - 4 Aralık)

ABD’de, FED, 16 Aralık’taki toplantısına giden yolda başta tarım-dışı istihdam verisi olmak üzere bazı engellerle karşılaşabilir, ancak faiz artışına giden yoldan geri dönülmeyeceğini düşünüyoruz. Geride bıraktığımız hafta, ABD’deki şükran günü tatili nedeniyle beklendiği gibi veri akışı açısından hareketsizken, Türkiye-Rusya gerginliği tüm piyasaların gündemindeydi. ABD’de üçüncü çeyrek GDP ikinci tahmin gerçekleşmesi, beklentilere paralel olsa da, %2.1 artışla ilk tahminin üzerinde oluştu. Kasım ayı imalat sanayi öncü PMI endeksi zayıflamaya işaret etse de, hizmet sektörüne ait olan endeks beklentilerin üzerinde artış gösterdi. Ayrıca, dayanıklı tüketim malı siparişleri güçlü bir görünüm sergilerken, yeni konut satışları beklentileri karşıladı, ancak mevcut konutların satışı beklentilerin altında kaldı. Euro Bölgesi’nde ise, PMI endeksi son 4.5 yılın en yüksek seviyesine ulaşırken, Japonya’da son 20 ayın zirvesi görüldü, Çin’de ise yine beklentilerin üzerinde bir gerçekleşme vardı ama her iki ülkede de genişleme-daralma dönemlerini ayıran 50 seviyesinin altında kalınmaya devam edildi. Daha önce de vurguladığımız gibi, 16 Aralık’taki FOMC toplantısına kadar tarım-dışı istihdam gibi önemli bir veri açıklaması bulunsa da, verinin zayıf gerçekleşmesi durumunda bile, faiz artırım beklentisi bu kadar güçlenmişken, FED’in bu fırsatı kaçırmayarak süreci başlatacağını düşünüyoruz. Elbette, dikkatleri faiz patikasına yöneltmeye çalışarak; artırımların kademeli ve ılımlı olacağı ve erken başlandığı için daha sınırlı boyutta olabileceği mesajını toplantı metnine ekleyerek, sıkılaşmanın getiri eğrisi üzerindeki etkisini dengelemeye de çalışacaktır. Ayrıca, bu toplantıda FED üyelerinin federal fonlara uygulanacak faize ilişkin uzun vade medyan tahminlerinin aşağı çekilmesi de beklenebilir.

Bu hafta Perşembe günü toplanacak olan ECB’nin alacağı kararlara yönelik spekülasyonlar had safhada, paritede düşüş sürüyor. Harekete geçmek için 3 Aralık toplantısını kullanması beklenen ECB ile alınacak kararlarla ilgili olarak ise hafta içinde bazı spekülasyonlar (ECB’de atıl fonlarını tutan bankalara iki aşamalı ceza faizi uygulanması ve tahvil alımlarını yerel yönetimlerce ihraç edilen tahvilleri içine alacak şekilde genişletmek) da yapıldı. Bu tip yeni enstrümanlar kullanılır ya da kullanılmaz bilemeyiz ama, piyasa dedikodularının bu noktaya varması ECB’nin para politikasıyla esas hedeflediği alanlarda (getiri eğrisinin kısa ucunu düşük tutmak ve Euro’ya değer kaybettirmek) sürpriz yapma gücünün yüksekliğine işaret etti. Önceden de belirttiğimiz gibi, bu konudaki minimum beklenti şu an zaten negatif olan mevduat faizinin 10 baz puan daha aşağı çekilmesi, aylık tahvil alım programının miktarının 10 milyar Euro artırılması ve program süresinin 6 ay uzatılması şeklinde olduğundan, “beklenenden daha agresif kararlar alındı” algılaması yaratmak çok da zor olmayacağa benzemektedir. Bu bağlamda, iki hafta once öngördüğümüz gibi paritenin zayıflama eğilimi devam etmiş 1.0560 seviyelerine kadar geri çekilme gözlenmiştir. Paritenin önceki en düşük seviyesi olan 1.05 desteğini test etmesi kısa vadede kaçınılmaz olarak görünmektedir.

Veri açısından yoğun olan haftada, ABD’de tarım-dışı istihdam verisi ve öncesinde Yellen’ın kongre sunumu, Avrupa’da ise ECB toplantısı ve Kasım enflasyon ön tahmini öne çıkıyor. Yukarıda bahsettiğimiz fiyatlamalar açısından, 30 Kasım - 4 Aralık haftasında açıklanacak önemli veriler ve toplantılar bulunmaktadır. ABD’de Salı günü açıklanacak olan PMI ve ISM endeksleri, Çarşamba ADP özel istihdam verisi, Cuma ise tarım-dışı istihdam ve istihdama ilişkin diğer ayrıntılar öne çıkmaktadır. Öte yandan, FED yetkililerinin başta Perşembe günü Yellen’ın kongre sunumu olmak üzere yoğun konuşma akışı bulunmaktadır. Euro Bölgesi’nde ise Salı günü PMI, Çarşamba öncü enflasyon verisi, Perşembe ise ECB toplantısı ve sonrasındaki Draghi basın toplantısı ilgi çekecektir. Bu bağlamda, haftanın son iki günü kritik veri ve toplantılar nedeniyle piyasalar açısından çok hareketli olacağa benzemektedir.  


Kara Cuma’nın ABD’de ekonomik canlılık açısından getireceği bilgiler ve artan jeopolitik riskler ise küresel piyasaların izleyeceği diğer başlıklar olacaktır. Son olarak ise, piyasaların normal işleyişine ait olan yukarıdaki değerlendirmelerimiz dışında, Türkiye-Rusya krizinin başta emtia fiyatları olmak üzere küresel yansımaları, AB-Türkiye zirvesinde özellikle Suriyeli göçmen krizi boyutunda alınacak kararların etkileri ve ticari düzlemde ise “kara cuma” gününün perakende satışlar açısından verdiği görüntünün önemli olabileceğini düşünüyoruz.

27 Kasım 2015 Cuma

Hürriyet'te TCMB bağımsızlık tartışmalarıyla ilgili haberde yer alan değerlendirmem

"BU İŞİN ŞAKASI YOK"

EKONOMİST Haluk Bürümcekçi, Merkez Bankası ile ilgili ifadelerdeki değişikliklerin hükümet programına yazılmasından sonra hemen yürürlüğe girmesinin beklenmediğine işaret ederken “Bunu biliyoruz ama Meclis çalışırken, o zaman gelirse... Şakaya alınacak bir konu değil. Hükümet yetkililerinden resmi bir şekilde (Merkez Bankası yasasının değiştirilmesine ilişkin bir çalışma yok) açıklaması gelmeden rahat edemem. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Twitter’dan açıklama yaptı ama ‘yasa değişikliği yok’ demedi” dedi. Geçmiş hükümet programlarında yer alan “para politikası” kısmının da çıkarıldığını hatırlatan Bürümcekçi, bunun Merkez Bankası’nın gevşeme-sıkılaşma kararı alamaması anlamına geleceğini söyledi. Para politikası araçlarını istediği gibi kullanabileceğini ifade eden Bürümcekçi “Repoyu kullanacak ama sıkılaşmaya kim karar verecek? Para politikası araçlarının kalması yeterli değil” görüşünü savundu.

25 Kasım 2015 Çarşamba

JP Morgan'a göre TL %7 civarı aşırı değersiz


Yeni Kabinede Ekonomi ile Yakından İlgili Bakanlıklara Yapılan Atamalara İlişkin Değerlendirmemiz

llk olarak, Sn.Ali Babacan gibi AKP tarafından kurulan tüm kabinelerde görev yapmış, deneyimli ve başarılı, yerli-yabancı yatırımcı nezdinde kredibilitesi yüksek bir kimliğin kabinede yer bulmamasının üzücü ve şaşırtıcı olduğunu düşünüyorum. Bu aynı zamanda, söz konusu Başbakan Yardımcılığı pozisyonlarına doğrudan bağlı kilit kurumlar (Hazine-TCMB-BDDK-SPK v.b) yönetimleri açısından da bir belirsizlik yaratmakta. Buradaki tek teselli ise, büyük olasılıkla söz konusu pozisyonun,  Maliye Bakanı olarak görev yaptığı dönemde benzer ekonomi yönetimi yaklaşımına, benzer hassasiyetlere (bağımsız kurumlara yaklaşım) sahip olduğunu gösteren Sn.Mehmet Şimşek tarafından dolduracak olmasıdır. Ancak, ekonomi yönetimi koordinasyonunun eski uygulamaya benzer bir şekilde sağlanıp sağlanmayacağı henüz kesin değilken, ya da bu fonksiyonun Başbakan tarafından yerine getirilebileceği gibi haberler gündemdeyken, bu tür bir belirsizlik de net bir değerlendirme yapmayı şimdilik engellemektedir. Ayrıca, en sağlıklı değerlendirme, isimlerin ilan edilmesinden çok, ilan edilen yapısal reformların hızla yürürlüğe konması gibi bir önemli test aşamasından nasıl geçileceğine bağlı olarak yapılmalıdır, diye düşünüyorum.

Ekonomi ile doğrudan ilgili diğer bakanlıklara da bilinen ve deneyimli isimlerin atandığı söylenebilir;

Başbakan Yardımcılığı’na terfi eden ve önceki hükümette Ulaştırma Bakanlığı görevini yürütmüş olan Sn.Lütfi Elvan, DPT geçmişi ve siyasi deneyimi ile muhtemelen yatırımlardan sorumlu olacak pozisyon için uygun bir seçim gibi duruyor.

Maliye Bakanlığına getirilen Naci Ağbal ise zaten üst düzey ve deneyimli bir Maliye bürokratı olarak bilinmekte. Ayrıca son 6 yılda Sn.Şimşek’in müşteşarlığı görevini yürütmüştü. Dolayısı ile, iyi bir uyumdan bahsedilebilir.

Cevdet Yılmaz ise, her ne kadar seçim hükümetinde Başbakan Yardımcılığı görevinde bulunmuş olsa da, yeni kabinede eski görevi olan Kalkınma Bakanlığı’na atanmış durumda. Kendisi de DPT kökenli ve son yıllardaki hükümet performansından olumlu olarak söz edilebilir.


Son olarak ise, Sn.Zeybekçi yerine Ekonomi Bakanlığı’na atanan Sn.Mustafa Elitaş ağırlıklı olarak bu görevde Dış Ticaret konularına bakacaktır. Ancak, önceki Bakan gibi ekonomi ile yakın ilgili bir geçmişi görünmemektedir. 

24 Kasım 2015 Salı

Kasım Ayı İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı ve Reel Kesim Güven Endeksi Gerçekleşmelerine İlişkin Değerlendirmemiz

n Kasım ayında imalat sanayi kapasite kullanım oranı (KKO) %75.9 ile önceki aya göre 0.4 puan artarken, geçen yılın aynı ayının ise 1.4 puan üzerinde gerçekleşti. Söz konusu veride büyük ölçüde mevsimsellik etkisinin gözlendiği bilinmektedir. Genellikle, yılın ilk çeyreği yılın en düşük seviyelerini temsil ederken, ikinci çeyrekten itibaren oranlar kademeli bir yükseliş eğilimine girmekte ve Temmuz ayı ile başlayan üçüncü çeyrek yılın en güçlü dönemi olmaktadır. Ancak kapasite kullanımındaki artışın mevsimselliğin ima ettiğinden daha güçlü olduğunu belirtelim. Bir ek bilgi olarak da, önceki 8 yıl Kasım ayları ortalamasının %74.9 olduğunu da iletelim. Ana alt gruplardaki gerçekleşme ise; Ara Malları (%76.5), Yatırım Malları (%77.7) ve Tüketim Malları (%73.8) şeklinde oluşurken, önceki aya göre düşen tek ana grup tüketim malları oldu. Öte yandan, bu gerçekleşme sonrası, yılın son çeyreği ilk iki ayı ortalaması %75.7 ile, üçüncü çeyrek ortalamasının (%75.5) hafif üzerinde ve ikinci çeyrek ortalamasının (%74.7) belirgin üzerinde devam edildiği görülürken, bu değer %74.7 seviyesindeki geçen yılın son çeyrek ortalamasının da üzerinde bulunuyor.

n Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış KKO, Kasım ayında önceki ayın sert düşüşünün bir kısmını geri aldı. Kasım ayında önceki aya göre 0.4 puan artışla %75.1 seviyesinde gerçekleşen arındırılmış KKO, geçen yılın aynı ayının (%73.9) ise çok üzerinde oluştu. Aralık 2013’de %75.9 ile Kasım 2011’den bu yana geçen dönemin en yüksek kapasite kullanımına ulaşılmış, sonrasında ise düşüş eğilimi Mart 2015’de %73.9’a ulaşıncaya kadar hakim olmuştu. İkinci çeyrekte gözlenen toparlanma ile ortalama kapasite kullanımı %74.7 seviyesinde oluşurken, üçüncü çeyrekte ise ortalama kullanımın %75 düzeyine çıktığı gözlenmişti. Son çeyrek ortalaması ise şu an için %74.9 düzeyinde. 

n Merkez Bankası Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE) ise Eylül ayında gördüğü son üç yılın dibinden beri yükseliş eğiliminde. Kasım ayında önceki aya göre 4.7 puanlık artışla 105.2 seviyesine çıksa da, halen bu yılın ikinci çeyreğindeki yüksek seviyelerinin uzağında kalırken, buna karşılık bu yıl ilk kez geçen yılın aynı ayının değerlerinin üzerinde gerçekleşmeyi başardı. İkinci çeyrek ortalaması (107.3) ve üçüncü çeyrek ortalaması (102.7) geçen yıl aynı çeyrek ortalamalarının belirgin altında kalmıştı. Kasım sonucuna ragmen, son çeyreğin ilk iki ayı ortalamasında da bu eğilim değişmedi.     

n Ana eğilim açısından daha önemli olan, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış RKGE de Kasım ayında sert artış gösterdi. Kasım seviyesi 110.3 ile önceki ayın 6.6 puan üzerinde gerçekleşirken, Ekim 2013’den beri en yüksek seviyesine çıktı. Geçen yıl son çeyrek ortalaması 108.5 olurken, bu yıl ilk çeyrekte ortalama 103.7’ye, ikinci çeyrekte 102.6’ya ve üçüncü çeyrek ortalaması ise 102.0’ye kadar gerilemişti. Alt endekslerde en sert artış, genel gidişat ve son üç ayın toplam sipariş beklentilerinde gözlenirken, diğer tüm alt endekslerde daha sınırlı artışlar gözlendi.      

n Sonuç olarak, kapasite kullanımı ve reel kesim güven endeksi son iki ayda önemli toparlanmalar kaydederken, son dönem küresel ve yerel gelişmeleri de dikkate alarak büyüme tahminimiz üzerindeki risklerin dengelenmeye başladığını düşünüyoruz. İmalat sanayi üretimi açısından çok önemli bu iki öncü gösterge 2015 yılı ikinci çeyreği itibarı ile büyüme açısından ilk çeyreğe benzer zayıf bir tablo çizmiş, ancak %3.8 düzeyinde yani ilk çeyrekten çok daha güçlü bir büyüme gözlenmişti. Üçüncü çeyrekte söz konusu öncü göstergeler sınırlı bir toparlanmaya işaret ederken de, sanayi üretimi aynı çeyrekte %0.3 gibi çok düşük bir yıllık artış kaydedebilmişti. Ancak son çeyrekte ümit verici bir toparlanma da gözlemekteyiz. Bu doğrultuda, üçüncü çeyrek büyümesini %2.5 civarında beklerken, 2015 yılı için %2.9 seviyesinde olan büyüme öngörümüzü korumaktayız.


Kasım Ayı PPK Toplantısı Kararlarına İlişkin Değerlendirmemiz

n TCMB bugün gerçekleştirdiği Kasım ayı Para Politikası Kurulu toplantısında, beklendiği gibi faiz oranlarını değiştirmedi. Toplantıda bir hafta vadeli repo faizi %7.50, borçlanma faiz oranı %7.25, borç verme faiz oranı %10.75 ve piyasa yapıcılarına uygulanan oran %10.25 seviyesinde sabit bırakıldı. Karar öncesi gerçekleştirilen anketler ekonomistlerin tamamının politika faizi ve faiz koridoru parametrelerinde değişiklik beklemediğini yansıtırken, TCMB Beklenti Anketi’nde de cari ay politika faizine ilişkin medyan beklenti %7.50 ile benzer bir görünüme işaret ediyordu. Buna karşılık, önümüzdeki dönemde (6 ay içinde) 100 baz puana kadar varan artırımlar olabileceği beklentisi de korunuyordu.

n Para politikasında “sıkı duruş” vurgusu korundu, kararlar enflasyon görünümüne bağlı olarak alınacak dendi. Kurul, geçen ay para politikası duruşu için kullandığı “temkinli” ifadesini “sıkı” olarak değiştirmiş ve getiri eğrisine referans vermekten vazgeçmişti. Yeni mesaj cümlesi olan “Önümüzdeki dönemde para politikası kararları enflasyon görünümüne bağlı olacaktır. Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurlardaki gelişmeler dikkate alınarak para politikasındaki sıkı duruş sürdürülecektir.” paragrafı ise bu toplantıda aynen korundu. TCMB, Ekim ayı sonunda açıkladığı Enflasyon Raporu’nda yılsonu enflasyon tahminini, kur ve petrol fiyat varsayımlarındaki değişiklikler nedeniyle 1 puan artırarak %7.9 olarak güncellemişti. Petrol fiyatı ortalaması 2015 ve 2016 yılları için 54$ varsayılmış, gıda fiyatları yıllık artışı ise %8 olarak korunmuştu. En son Beklenti Anketinde ise yılsonu TÜFE tahmini %8.36 olurken, gelecek 12 ay (%7.42) ve 24 ay (%6.84) TÜFE beklentileri hem tarihsel olarak yüksek seviyelerde kalmış hem de TCMB’nin hedef ve tahminlerinden uzak kalmaya devam etmiştir.

n Likidite politikasındaki sıkı duruşun da korunacağı belirtildi. TCMB, önceki toplantıda likidite duruşuna ilişkin kullandığı cümleleri de aynen tekrarlamıştır. Kurul, döviz kuru hareketlerinin çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmeyi geciktirdiğini, bu doğrultuda yurtiçi ve küresel piyasalardaki belirsizliklerin enflasyon beklentileri üzerindeki etkileri ile enerji ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki oynaklıkları dikkate alarak, gerekli görülen süre boyunca likidite politikasındaki sıkı duruşun korunmasına karar verildiğini” bir kere daha vurgulamıştır.

n Kurulun temel ekonomik büyüklüklere ilişkin değerlendirmelerinde ufak değişiklikler vardı. Sıkı para politikası duruşunun ve alınan makroihtiyati önlemlerin etkisiyle kredi büyüme hızlarının makul düzeylerde devam etmekte olduğu, dış ticaret hadlerindeki olumlu gelişmeler ve tüketici kredilerinin ılımlı seyri cari dengedeki iyileşmeyi desteklediği ve AB ülkelerinin talebindeki artışın da katkısıyla büyüme kompozisyonunun net ihracat lehine değişmekte olduğu belirtildi.

n FED’in Aralık’ta harekete geçme ihtimalinin çok artması sonrası, TCMB’nin de para politikası çerçevesini sadeleştirmeye başlaması beklenebilir. Hatırlanacağı gibi, Ağustos PPK toplantısından sonra açıklanan Yol Haritası’nda, küresel para politikalarının normalleşmeye başlaması öncesinde alınması planlanan önlemlerden bahsedilirken, normalleşme sürecinde ise, “Faiz koridoru bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı etrafında daha simetrik bir hale getirilecek ve daraltılacaktır.“ ifadesi yer almıştı. Eylül ayı PPK özetlerinde ise; yol haritasında kamuoyuyla paylaşılan tedbir paketinin son bir ay içinde büyük ölçüde uygulanmaya başlandığı belirtilmişti. Bahis konusu tedbirler normalleşme öncesi atılacak adımları içerirken, normalleşme sürecinde para politikası çerçevesinin geçireceği değişim ise FED faiz kararına endekslenmiş olmaktaydı. Ekim ayında ise yol haritasından bahsedilmemişti. Öte yandan, son verilerle ve FED yetkililerinden gelen açıklamalarla ABD faiz artışına yönelik beklentilerin Aralık ayı toplantısına yoğunlaştığını ve bunun gerçekleşmesi durumunda TCMB’nin de Aralık PPK toplantısında harekete geçme eğiliminde olacağını düşünmekteyiz. Daha önce de vurguladığımız gibi, sadeleştirmenin, esas olarak, mevcut faiz koridoru kapsamında çoklu faiz uygulamasından yeniden tek faizin ağırlık kazanacağı konvansiyonel para politikası uygulamasına dönüş anlamına geleceğini düşünüyoruz.  Burada varılacak nihai nokta, 1 hafta vadeli repo faizini piyasa açısından tek gösterge haline getirmek ve tüm fonlamayı bu kanaldan sağlamak olacaktır. Varılacak faiz seviyesi ise - TCMB’nin bu değişikliklerin “bir sıkılaşma veya genişleme getirmeyeceği” mesajına istinaden - bankalar açısından bugünkü duruma göre “nötr” olacak bir seviye olmalıdır. Dolayısı ile, kademeli geçiş senaryosunda TCMB bir yandan küçük adımlarla haftalık repo faizini yükseltirken benzer oranlarla faiz koridorunu alt banttan daraltmaya yönelecektir. Tüm fonlama araçları dikkate alınarak hesaplanan efektif fonlama oranının %9.5 seviyesinde olduğu düşünüldüğünde, nihai olarak, politika faiz oranının %9.0-9.5 aralığında ve O/N borçlanma faiz oranının 8.0-8.50% aralığında olabileceğini, koridor üst sınırının ise değişmeyeceğini tahmin etmekteyiz.

n TCMB, TL’deki göreli rahatlamaya rağmen sıkı likidite politikası duruşunu koruyacaktır. TCMB’nin, uzun süreden beri, bankaların fonlama ihtiyacının tamamını haftalık repo ihaleleriyle karşılamayarak piyasa yapıcısı ve borç verme imkanlarını kullanmaya zorlaması ile fonlama maliyetinin (geçen toplantıdan bu yana ortalaması %8.74) politika faizinin 124 baz puan üzerinde oluşması, ve gecelik faizlerin faiz koridoru üst sınırına yapışık oluşması (son olarak %10.75) sağlanmaktadır. Her ne kadar, son dönemde siyasi belirsizliğin azalması ve küresel risk iştahına bağlı olarak TL’de bir rahatlama gözlense de, TCMB’nin sıkı likidite politikası duruşunu korumasını beklemekteyiz.