28 Haziran 2013 Cuma

Deniz Gökçe'den Övgü...


Haziran Ayı Ekonomi ve Piyasalar Görünümü


n Mayıs ortasından başlayan bir aylık süreçte 2 yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi ile 10 yıl vadeli tahvilin bileşik faizi Türkiye’nin kredi notunun Moody’s tarafından yatırım yapılabilir seviyeye yükseltilmesinin ardından gördükleri tarihi dip seviyelerinden (sırasıyla %4,61 ve %5,97) yaklaşık olarak 300 baz puanlık yükseliş yaşadılar. Aynı dönemde TL %8 değer kaybederken Türkiye’nin 5 yıl vadeli CDS primleri ise neredeyse iki katına ulaşarak 230 baz puana yükseldi. Benzer bir görünüm çizen BIST-100 endeksi ise tarihi zirve seviyesinden %24 oranında geri çekildi. Not artırımının ardından kâr satışı gelmesi beklenemeyen bir durum olmasa da satışlarının boyutunun Fed’in varlık alımlarına ilişkin belirsizliklerle beklentilerimizin ötesine geçtiğini söyleyebiliriz.
 
n Öte yandan Gezi Parkı olayları sonrası politik risklerin yenden fiyatlanmaya başlaması ile TL varlıkların performansı da gelişmekte olan ülke piyasalarının performansından belli bir oranda geri kaldı. Bu geri çekilmeyi BIST’in not artırımı öncesi sergilediği güçlü performans sonrasında bir düzeltme olarak görenler de yok değil. Sebebi her ne olursa olsun piyasalar bir darbe aldı. Ancak Fed’in son toplantısının ardından ortaya koyulan tahvil alımlarının yılsonunda azaltılmaya başlanacağı ve 2014 yılı ortalarında bitirileceği şeklindeki ekonomik aktiviteye ve istihdamdaki iyileşmeye de bağlı olan baz senaryosunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz net değil. Bu nedenle Fed’e ilişkin endişeleri aşırı bulurken 10 yıl vadeli ABD tahvil faizlerindeki 100 baz puanlık artışın da abartılı olduğuna inanıyoruz. Başka bir açıdan bakıldığında ise tahvil alımlarının azaltılmasına ilişkin endişelerin fiyatlara erkenden yansıtılmaya başlaması da piyasa oyuncularının bu fikre daha kolay alışmasına yardımcı olabilir. Öte yandan tahvil alımlarının azaltılması olası bir senaryo gibi dursa da parasal sıkılaştırmanın (faiz artırımı) 2015 yılından önce gerçekleşmesi çok olası görünmüyor.
 
n Türkiye ve gelişmekte olan ülkelerden yaşanan büyük boyutlu sermaye çıkışlarının zamanlaması da küresel fon akışlarının “Mayıs’ta sat ve tatile çık” olarak da belirtilebilecek mevsimselliği ile de uyumlu. Ancak satışlar erken çıkış endişelerini tetikleyen Haziran ayı Fed toplantısı sonrasında artış gösterdi. Ancak mevcut şartlar altında kesin bir sonuca varmak için erken olduğunu ve daha fazla veri görmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
 
n Türkiye’nin GSYH büyümesi yılın ilk çeyreğinde yıllık bazda %3 artışla beklentileri geride bırakırken, sanayi üretimi ile kapasite kullanımı ve reel kesim güven endeksi gibi diğer öncü göstergeler de ekonomik aktivitenin yılın ikinci çeyreğinde güç kazandığına işaret ediyor. Bütün bu veriler 2013 yılı için beklediğimiz %4’lik GSYH büyümesine ulaşılma ihtimalini artırsa da küresel piyasalarda yaşanan dalgalanma, yurtiçinde politik riskin yeniden fiyatlanması ve yoğun seçim takvimi, tüketici güveni üzerinde baskı oluşmasına ve daha sıkı parasal koşullara yol açarak büyüme tahminimiz üzerinde aşağı yönlü riskler oluşmasına neden oluyor.
 
n TL varlıkların performansının kısa vadede global risk iştahı (ABD tahvil faizlerindeki dalgalanma) ile doğru orantılı olduğunu düşünüyoruz. Son dönemdeki hızlı geri çekilmelerin ardından yurtiçi piyasaların zaman zaman gerçekleştireceği yukarı yönlü hareketlere karşın belli bir bant aralığında kalmasını bekliyoruz. Teknik olarak bakıldığında BIST-100 endeksinin 73 bin seviyesinin üzerinde tutunmayı başarması durumunda kısa vadede 70 bin -78 bin bandında işlem göreceğini tahmin ediyoruz. Tahvil faizleri açısından bakıldığında ise ikincil piyasada faizlerin yılı mevcut seviyelerin üzerinde kapatma olasılığını çok yüksek bulmuyoruz. Döviz piyasasında sermaye çıkışının olduğu bir dönemde TL’nin baskı altında kalacağı son derece açık. TL’ye özgü bir değer kaybı yok ise TCMB şu anda yaptığı gibi sadece gelişmekte olan ülke para birimlerine kıyasla ortaya çıkabilecek zayıf performansı ortadan kaldırmaya çalışabilir. Bu gibi durumlarda belli bir seviyeyi savunmaktan ziyade TL üzerinde oluşabilecek baskıyı döviz satış ihaleleri ile ortadan kaldırmaya çalışmak daha rasyonel bir yaklaşım olacaktır. TL’deki değer kaybının enflasyon üzerinde yarattığı etkileri de göz önünde bulundurarak TCMB’nin döviz sepetini 2013 yılı içinde 2,05-2,20 aralığında tutmaya çalışacağını ve ana senaryomuzda olmasa da, gerekirse bu amaçla faiz koridorunda artırıma bile gidebileceğini düşünüyoruz.