26 Ekim 2015 Pazartesi

Ekim Ayı Kapasite Kullanımı ve Reel Kesim Güven Endeksi Gerçekleşmelerine İlişkin Değerlendirmemiz


n Ekim ayında imalat sanayi kapasite kullanım oranı (KKO) %75.5 ile önceki aya göre 0.4 puan azalırken, geçen yılın aynı ayının ise 0.6 puan üzerinde gerçekleşti. Söz konusu veride büyük ölçüde mevsimsellik etkisinin gözlendiği bilinmektedir. Genellikle, yılın ilk çeyreği yılın en düşük seviyelerini temsil ederken, ikinci çeyrekten itibaren oranlar kademeli bir yükseliş eğilimine girmekte ve Temmuz ayı ile başlayan üçüncü çeyrek yılın en güçlü dönemi olmaktadır. Ancak kapasite kullanımındaki düşüşün mevsimselliğin ima ettiğinden farklı yönde olduğunu belirtelim. Bir ek bilgi olarak da, önceki 8 yıl Ekim ayları ortalamasının %75.5 olduğunu da iletelim. Ana alt gruplardaki gerçekleşme ise; Ara Malları (%75.7), Yatırım Malları (%76.6) ve Tüketim Malları (%73.9) şeklinde oluşurken, önceki aya göre artan tek grup tüketim malları oldu. Öte yandan, bu gerçekleşme sonrası, yılın son çeyreğine, üçüncü çeyrek ortalaması (%75.5) ile aynı düzeyde ancak ikinci çeyrek ortalaması (%74.7) üzerinde başlandığı görülürken, bu değer %74.7 seviyesindeki geçen yılın son çeyrek ortalamasının da üzerinde bulunuyor.

n Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış KKO, Ekim ayında önceki ayın sert yükselişinin önemli bir kısmını geri aldı. Ekim ayında önceki aya göre 0.8 puan azalışla %74.6 seviyesinde gerçekleşen arındırılmış KKO, geçen yılın aynı ayının (%74.0) ise üzerinde oluştu. Aralık 2013’de %75.9 ile Kasım 2011’den bu yana geçen dönemin en yüksek kapasite kullanımına ulaşılmış, sonrasında ise düşüş eğilimi Mart 2015’de %73.9’a ulaşıncaya kadar hakim olmuştu. İkinci çeyrekte gözlenen toparlanma ile ortalama kapasite kullanımı %74.7 seviyesinde oluşurken, üçüncü çeyrekte ise ortalama kullanımın %75 düzeyine çıktığı gözlenmişti.  

n Merkez Bankası Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE) ise Ekim ayında düşüş eğilimine ara verdi ve önceki ay gördüğü Aralık 2012’den beri en düşük seviyesinden bir miktar toparlanma gösterdi. Ekim ayında önceki aya göre 1.4 puanlık artışla 100.5 seviyesine çıksa da, halen Aralık 2012’den beri en zayıf ikinci değer işaret ederken, geçen yılın aynı ayının değerlerinin belirgin olarak altında kalmaya da devam etti. İkinci çeyrek ortalaması (107.3) ve üçüncü çeyrek ortalaması (102.7) geçen yıl aynı çeyrek ortalamalarının belirgin altında kalmıştı. Son çeyreğin ilk ayında da bu eğilim değişmedi.     

n Ana eğilim açısından daha önemli olan, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış RKGE ise Ekim ayında sert artış gösterdi. Ekim seviyesi 103.2 ile önceki ayın 3.7 puan üzerinde gerçekleşirken, geçen yılın değerlerinin ise çok gerisinde kalmayı da sürdürdü. Geçen yıl son çeyrek ortalaması 109.0 olurken, bu yıl ilk çeyrekte ortalama 103.9’a, ikinci çeyrekte 102.7’ye ve üçüncü çeyrek ortalaması ise 101.8’e kadar gerilemişti. Alt endekslerde en sert artış, üretim hacmi ve ihracat siparişi gelecek üç ay beklentilerinde gözlenirken, diğer tüm alt endekslerde daha sınırlı artışlar gözlendi.      


n Sonuç olarak, kapasite kullanımı ve reel kesim güven endeksi önceki ay olduğu gibi çelişkili görünüm sunmaya devam ederken, son dönem küresel ve yerel gelişmeleri de dikkate alarak büyüme tahminimiz üzerindeki aşağı yönlü risklerin ağır basmakta olduğunu düşünmeyi sürdürüyoruz. İmalat sanayi üretimi açısından çok önemli bu iki öncü gösterge 2015 yılı ikinci çeyreği itibarı ile büyüme açısından ilk çeyreğe benzer zayıf bir tablo çizmiş, ancak %3.8 düzeyinde yani ilk çeyrekten çok daha güçlü bir büyüme gözlenmişti. Üçüncü çeyrekte söz konusu öncü göstergeler belirgin bir güç kaybına işaret etmeye devam ederken, sanayi üretimi Temmuz ayındaki zayıflığı Ağustos’ta telafi etmişti. Dolayısı ile kapasite kullanımının üçüncü çeyrek için çizdiği olumlu tabloya ihtiyatlı yaklaştığımızı ve büyüme açısından daha sağlıklı bir izlenim edinmek için aynı dönemin sanayi üretim verilerini beklemeyi tercih etiğimizi vurgulamayı sürdürüyoruz. Sonuç olarak, bugün itibarı ile %2.9 seviyesinde olan büyüme öngörümüzü korurken, gerek küresel piyasalarda büyüme endişeleri kaynaklı çalkantıların ve gerekse Türkiye piyasalarındaki olumsuz koşulların büyüme üzerindeki aşağı yönlü riskleri canlı tuttuğunu düşünmekteyiz. Son OVP’de de bu yılın büyüme tahmini %4’den %3’e çekilmişti.

21 Ekim 2015 Çarşamba

Ekim Ayı Para Politikası Kurulu Kararına İlişkin Değerlendirmemiz


n TCMB bugün gerçekleştirdiği Ekim ayı Para Politikası Kurulu toplantısında, beklendiği gibi faiz oranlarını değiştirmedi. Toplantıda bir hafta vadeli repo faizi %7.50, borçlanma faiz oranı %7.25, borç verme faiz oranı %10.75 ve piyasa yapıcılarına uygulanan oran %10.25 seviyesinde sabit bırakıldı. Karar öncesi gerçekleştirilen anketler ekonomistlerin tamamının politika faizi ve faiz koridoru parametrelerinde değişiklik beklemediğini yansıtırken, TCMB Beklenti Anketi’nde de cari ay politika faizine ilişkin medyan beklenti %7.50 ile benzer bir görünüme işaret ediyordu. Buna karşılık, önümüzdeki dönemde (6 ay içinde) 100 baz puana kadar varan artırımlar olabileceği beklentisi de ankete yansıtılmıştı.

n Para politikasında temkinli duruştan sıkı duruşa geçildi, getiri eğrisinin yataya yakın tutulması retoriği kullanılmadı. Kurul, para politikası duruşu için aylardır kullandığı, “enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurların yakından izleneceği ve enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar getiri eğrisini yataya yakın tutmak suretiyle para politikasındaki temkinli duruşun sürdürüleceği” mesajını büyük ölçüde değiştirdi. Getiri eğrisine referans verilmezken, para politikası duruşundan “sıkı duruş” olarak bahsedildi. Bilindiği gibi, TCMB iletişiminde getiri eğrisinin yatay olduğunu göstermek için 5 yıl vadeli tahvil faizleriyle kısa vadeli faizler arasındaki faiz farkını takip ediyor ve bu farkın sıfıra yakın tutulmasının (yataylık) para politikasında temkinli duruşun korunduğuna işaret ettiğini belirtiyor. Toplantı öncesinde 5 yıl vadeli tahvil faizi %10.20 seviyesiyle ortalama fonlama maliyeti (%8.80) ve fonlamanın ana kaynağı olan 1 hafta vadeli repo faizinin (%7.50) çok üzerinde seyrederken, 3 ay vadeli faiz (%10.19) seviyesine yakın seyrediyordu. Bu ise zaten ters getiri eğrisine yani para politikasının sıkı duruşuna işaret ediyor.

n Önümüzdeki dönemde para politikası kararlarının enflasyon görünümündeki iyileşmenin hızına bağlı olarak yürütüleceği tekrar vurgulandı. TCMB, önceki toplantıda para politikasına ilişkin kullandığı cümleleri aynen tekrarlamıştır. Kurul, esas olarak, “döviz kuru hareketlerinin çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmeyi geciktirdiğini, bu doğrultuda yurtiçi ve küresel piyasalardaki belirsizliklerin enflasyon beklentileri üzerindeki etkileri ile enerji ve gıda fiyatlarındaki oynaklıkları dikkate alarak, gerekli görülen süre boyunca likidite politikasındaki sıkı duruşun korunmasına karar verildiğini” tekrar vurgulamıştır. TCMB, Temmuz ayı sonunda açıkladığı Enflasyon Raporu’nda yılsonu enflasyon tahminini, kur ve petrol fiyat varsayımlarındaki değişiklikler nedeniyle, %6.9 olarak güncellemişti. Petrol fiyatı 2015 için $59, 2016 için ise 63$ varsayılmış, gıda fiyatları yıllık artışı ise %8’e indirilmişti. Gelecek hafta bugün (28 Ekim) ise yeni Enflasyon Raporu yayınlanacak ve enflasyon tahmininin belirgin olarak yukarı yönlü güncellenme ihtimali bulunmakta. Ancak, böyle olsa bile TCMB’nin yılsonu tahminlerinin halen, hem bizim hem de piyasa beklentisinin altında kalacağını düşünmekteyiz. Yeni OVP’de yılsonu TÜFE tahmini %7.6’ya yükseltilmiş, en son Beklenti Anketinde ise yılsonu TÜFE tahmini %8.25 olurken, gelecek 12 ay (%7.34) ve 24 ay (%6.88) TÜFE beklentileri hem tarihsel olarak yüksek seviyelerde kalmış hem de TCMB’nin hedef ve tahminlerinden uzak kalmaya devam etmiştir.

n Kurulun temel ekonomik büyüklüklere ilişkin değerlendirmelerinde hiç bir değişiklik yoktu. Sıkı para politikası duruşunun ve alınan makroihtiyati önlemlerin etkisiyle kredi büyüme hızları makul düzeylerde devam etmekte olduğu, yılın ilk yarısında dış talebin zayıf seyrini koruduğu ve iç talebin büyümeye ılımlı düzeyde katkı verdiği, ancak önümüzdeki dönemde büyüme kompozisyonunun kademeli olarak net ihracat lehine değişmesinin beklendiği, cümleleri aynen tekrarlandı.

n TCMB, “küresel para politikalarının normalleşme sürecinde yol haritası” konusuna bu toplantı notunda değinmedi, ama bu durum para politikası çerçevesinin sadeleştirilmesi konusunun rafa kaldırıldığı anlamına gelmiyor. Hatırlanacağı gibi, Ağustos PPK toplantısından sonra açıklanan Yol Haritası’nda, küresel para politikalarının normalleşmeye başlaması öncesinde alınması planlanan önlemlerden bahsedilirken, normalleşme sürecinde ise, “Faiz koridoru bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı etrafında daha simetrik bir hale getirilecek ve daraltılacaktır.“ ifadesi yer almıştı. Eylül ayı PPK özetlerinde ise; yol haritasında kamuoyuyla paylaşılan tedbir paketinin son bir ay içinde büyük ölçüde uygulanmaya başlandığı belirtilmişti. Bu doğrultuda, döviz likiditesini, çekirdek yükümlülükleri ve uzun vadeli borçlanmayı destekleyici yönde adımlardan ve likidite politikasının operasyonel çerçevesinin sadeleştirildiğinden bahsedilmişti. Bahis konusu tedbirler normalleşme öncesi atılacak adımları içerirken, normalleşme sürecinde para politikası çerçevesinin geçireceği değişim ise FED faiz kararına endekslenmiş olmaktaydı. Ancak, son verilerle ABD faiz artışına yönelik beklentiler ötelenmiş olduğundan TCMB’nin de harekete geçmeden bekleme eğiliminde olacağını düşünmekteyiz. Daha önce de vurguladığımız gibi, sadeleştirmenin, esas olarak, mevcut faiz koridoru kapsamında çoklu faiz uygulamasından yeniden tek faizin ağırlık kazanacağı konvansiyonel para politikası uygulamasına dönüş anlamına geleceğini düşünüyoruz.  Burada varılacak nihai nokta, 1 hafta vadeli repo faizini piyasa açısından tek gösterge haline getirmek ve tüm fonlamayı bu kanaldan sağlamak olacaktır. Varılacak faiz seviyesi ise - TCMB’nin bu değişikliklerin “bir sıkılaşma veya genişleme getirmeyeceği” mesajına istinaden - bankalar açısından bugünkü duruma göre “nötr” olacak bir seviye olmalıdır. Dolayısı ile, kademeli geçiş senaryosunda TCMB bir yandan küçük adımlarla haftalık repo faizini yükseltirken benzer oranlarla faiz koridorunu alt banttan daraltmaya yönelecektir. Tüm fonlama araçları dikkate alınarak hesaplanan efektif fonlama oranının %9.5 seviyesinde olduğu düşünüldüğünde, nihai olarak, politika faiz oranının %9.0-9.5 aralığında ve O/N borçlanma faiz oranının 8.0-8.50% aralığında olabileceğini, koridor üst sınırının ise değişmeyeceğini tahmin etmekteyiz.

n TCMB, TL’deki kısmi rahatlamaya ragmen sıkı likidite politikası duruşunu koruyacaktır. TCMB’nin, uzun süreden beri, bankaların fonlama ihtiyacının tamamını haftalık repo ihaleleriyle karşılamayarak piyasa yapıcısı ve borç verme imkanlarını kullanmaya zorlaması ile fonlama maliyetinin (geçen toplantıdan bu yana ortalaması %8.87) politika faizinin 137 baz puan üzerinde oluşması, ve gecelik faizlerin faiz koridoru üst sınırına yapışık oluşması (son olarak %10.75) sağlanmaktadır. Her ne kadar, son dönemde küresel risk iştahına bağlı olarak TL’de bir rahatlama gözlense de, TCMB’nin sıkı likidite politikası duruşunu korumasını beklemekteyiz. Genel olarak ise, likidite politikasının esnek bir şekilde kullanımının özellikle sermaye çıkışı olan dönemlerde TL için önemli bir ilk savunma hattı görevi gördüğünü, yine de TL’nin küresel risk iştahındaki oynaklıklara maruz kalmasına tam olarak engel olunamadığını düşünmekteyiz. Ayrıca, TCMB’nin mevcut mekanizma ile getirebileceği sıkılaşma sınırlı kalmaya devam etmektedir. Zira faiz koridorunun üst sınırını artırmadıkça gecelik faizi mevcut seviyesinin üzerine çıkarma imkanı yoktur, buna karşılık haftalık repo fonlamasını azaltmaya devam ederek ortalama fonlama maliyetini daha yüksek seviyelere (haftalıktan hiç fonlama yapmazsa en fazla %10.75’e) çekme imkanı bulunmaktadır.



16 Ekim 2015 Cuma

Eylül Ayı Bütçe Gerçekleşmelerine İlişkin Değerlendirmemiz


n Bütçe dengesi, Eylül ayında geçen yılın aynı ayının çok üzerinde açık verdi. Merkezi Yönetim Bütçesi Eylül ayı gerçekleşmeleri, 2016 yılı geçici bütçe taslağı ile birlikte açıklandı. Merkezi Yönetim Bütçesi Eylül’de 14,1 milyar TL açık verirken geçen yılın aynı ayının çok üzerinde gerçekleşti, böylece bütçe dengesi ilk dokuz ay sonunda 13,5 milyar TL açık verir hale döndü. Ayrıca, geçen yıl Ocak-Eylül döneminde verilen açığın (11,9 milyar TL) da üzerine çıkıldı. Önceki OVP’de 2015 yılı bütçe açığı 21,0 milyar TL (GSYH’ya oranla %1.1) öngörülürken, yeni açıklanan OVP’de bu yıl için gerçekleşme tahmini 24,5 milyar TL açığa (GSYH’ya oranla %1.3) yükseltilmişti.

n Faiz-dışı bütçe dengesi de geçen yılın aynı döneminden daha yüksek açık verdi. Faiz giderleri hariç bütçe dengesi Eylül ayında 7,72 milyar TL açık verirken, geçen yılın aynı dönemine (4,6 milyar TL açık) göre olumsuz bir gerçekleşmeye işaret etti. Ancak, Ocak-Eylül döneminde verilen fazla 31,3 milyar TL ile 26,3 milyar TL’lik geçen yıl performansının çok üzerinde kalmayı sürdürdü. Önceki OVP’de bu yıl için 33,0 milyar TL faiz dışı fazla (GSYH’ya oranla %1.7) hedeflenirken, yeni açıklanan OVP’de gerçekleşme tahmini 29,5 milyar TL’ye (GSYH’ya oranla %1.5) indirilmişti.

n Eylül ayında bütçe gelirlerindeki artış hızı giderlerdeki artışın altında, ilk dokuz ay sonunda ise başabaş gerçekleşti. Eylül ayında bütçe gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre %11.5 artarak 33,8 milyar lira, bütçe giderleri ise %21.2 oranında artarak 47,9 milyar lira olarak gerçekleşti. Ocak-Eylül döneminde ise; bütçe gelirleri %13.0 artışla 354,2 milyar TL ve bütçe giderleri ise %13 artışla 367,7 milyar TL düzeyinde oluştu. Yeni açıklanan OVP’de bütçe gelirlerinin 2015 yılında %12.5 artışla 478,5 milyar TL’ye, bütçe giderlerinin ise %12.1 artışla 503,0 milyar TL’ye ulaşması öngörülüyor. Milli gelire oranla ise; gelirlerin önceki yıl gerçekleşen %24.3 seviyesinden %24.8’e yükselmesi, harcamaların ise %25.6’dan %26.1’e yükselmesi bekleniyor.

n Vergi tahsilatı Eylül’de yıllık bazda %12.6 artış gösterirken, iç talebi yansıtan vergilerde artış daha düşük kaldı. Yurtiçi ekonomik aktivitedeki gelişmeleri iyi yansıtan vergilerden, dahilde alınan KDV, Eylül ayında geçen yılın aynı ayına göre %38.9 artarken, ÖTV gelirlerinde ise dayanıklı tüketim grubundaki azalış nedeniyle artış %10.6 ile sınırlı kaldı. Dolayısı ile, ekonomik aktivite ve özellikle iç talep açısından karışık bir görünüm sergiledi. Öte yandan, ithalat için öncü gösterge olan “ithalde alınan KDV” ise geçen Eylül ayına göre %4.0 artış gösterdi. Ancak, söz konusu vergide ABD Doları bazlı yıllık değişim sert daralma yönündeydi. Dolayısı ile, bu veri, aylık ithalatta önceki aya göre ve geçen yıla göre azalışa işaret ederken, benzer sinyali veren öncü gümrük verileri ile uyumlu görünmektedir.

n Son 12 aylık bütçe açığının GSYH’ya oranı Eylül ayı sonunda %1.3 seviyesine çıkarken, faiz dışı fazla %1.7 seviyesine geriledi. 2014 yılında bütçe %1.3 açık verirken, faiz dışı fazla %1.5 seviyesinde oluşmuştu. Son 12 aylık bütçe açığının ve faiz dışı fazlanın GSYH’ya oranı ilk aylarda görülen bozulma eğiliminden sonra Nisan ayında TCMB kar transferinin ve Haziran ayında özelleştirme geliri kaydı nedeniyle belirgin iyileşmişti, Eylül sonunda ise sırası ile %1.3 ve %1.7 seviyesinde oluştuğunu hesaplamaktayız.


n Eylül’deki yüksek bütçe açığında bir defaya mahsus etkenler olsa da, yenilenen OVP gerçekleşme tahmininin aşılma riskinin halen devam ettiğini düşünüyoruz. Maliye Bakanı’nın açıklamaları emekli maaşı ödemesinin erkene çekilmesi nedeniyle yaklaşık 6 milyar TL’lik bir öne çekilen harcamaya işaret etmektedir. Dolayısı ile, gelecek ay bir miktar düzelme beklenebilirse de, OVP gerçekleşme tahmini üzerindeki risklerin yukarı yönlü olduğunu düşünüyoruz. Bu arada, yeni açıklanan OVP’den görüldüğü kadarı ile 2015 yılını en iyi ihtimalle önceki yıla benzer bir mali performans ile kapatacağımız anlaşılmaktadır. 2016 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi için belirlenen büyüklükler ise, bütçe açığı ve faiz-dışı fazlanın GSYH’ya oranla sırası ile %0.7 ve %1.8 seviyelerinde gerçekleşmesinin öngörüldüğünü yani 2015 yılına göre çok daha olumlu bir tablonun çizildiğini göstermektedir ki, yenilenecek genel seçimler sonrası oluşacak hükümete ilişkin belirsizlikler bu aşamada söz konusu çerçevenin baz alınmasını engellemektedir.
















15 Ekim 2015 Perşembe

Temmuz Ayı Hane Halkı İşgücü Verilerine İlişkin Değerlendirmemiz


n TÜİK verilerine göre Temmuz ayında işsizlik oranı %9.8’e yükselirken, tarım-dışı işsizlik oranı da %12.0’ye çıktı. Türkiye genelinde işsiz sayısı 2015 yılı Temmuz döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 103 bin kişi artarken, işsizlik oranı ise geçen yılın aynı ayına göre değişmedi. Tarım dışı işsizlik oranı da geçen yıl düzeyinde gerçekleşti. Önceki ay ise aynı oranlar sırası ile; %9.6 ve %11.7 düzeyindeydi. İşsizlik oranındaki artışın mevsimsellin gerektirdiği yönde (artış) ancak daha sınırlı boyutta gerçekleştiğini görüyoruz. Öte yandan, özellikle iç talebin seyri açısından önemli bir gösterge olarak izlediğimiz istihdamın yıllık artış hızının %3.5’e ve tarım-dışı istihdamın yıllık artış hızının %4.0’e yükseldiğini görmekteyiz ki, manşet verilere göre bir miktar daha olumlu bir tablo çizmektedir.

n İşsizlik ham verilerini sağlıklı değerlendirmek için dikkate almamız gereken bazı özellikler bulunmaktadır. Mevsim etkilerinden arındırılmamış verilerin tarihsel gelişimine bakıldığında, genellikle işsizlik oranının yılın en düşük noktasını Haziran ayında gördüğü, bu ayı takiben de Şubat ayına kadar yükseliş eğilimine girdiği bilinen bir gelişmedir, yani mevsimsellik söz konusu oranların gelişiminde önemli bir belirleyici olmaktadır. Bu nedenle işsizlik oranındaki yükselişin, mevsim etkilerinden arındırılmış verilerde gözlenip gözlenmediği trend açısından daha önemli bir unsur olmaktadır. Buna karşılık, istihdamın ekonomilerin gerek genişleme gerekse daralma dönemlerinde ancak bu döngü belirli bir olgunluğa ulaştıktan sonra belirgin değişim gösteren bir üretim faktörü olması bu verinin öncü bir gösterge olmaktan çok, ekonomik aktivitedeki değişimlerin hanehalkı üzerindeki etkilerini gecikmeli olarak yansıtan bir veri olduğunu unutmamamızı da gerektiriyor.

n Mevsimsellikten arındırılmış işsizlik oranı %10.4’de yatay kalırken, tarım-dışı işsizlik oranı ise da %12.4’e geriledi. Mevsimsellikten arındırılmış işsizlik oranı tarihi düşük seviyesini %8,1 ile Haziran 2012’de görmüş ve uzun süre yatay seyrettikten sonra 2013 yılında %9’a yükselmiş, bu döngüde gördüğü en yüksek seviye 2014 yılı Kasım ayında ulaştığı %10.6 olmuştu. Takip eden 5 aylık gerilemeden sonra ise Mayıs-Haziran artışlarıyla %10.4’e ulaşmıştı. Öte yandan, mevsimsellikten arındırılmış verilerde trend açısından istihdamdaki aylık değişimlerin daha fazla bilgi içerdiğini düşünüyoruz. Bize göre, aynen ABD verilerini piyasaların izlediği gibi, Türkiye’de de mevsimsellikten arındırılmış tarım-dışı istihdam aylık değişimi takip edilmelidir. Bu şekilde bakıldığında, Türkiye ekonomisinde 2012-2013 yıllarında aylık ortalama 70 bin kişilik güçlü sayılamayacak bir tarım-dışı istihdam yaratılmış, benzer şekilde 2014 yılında ortalama aylık artış 78 bin kişiyle önceki iki yıla yakın gerçekleşmişti. Bu yıl ise, tarım-dışı istihdamda, ilk çeyrekte ortalama aylık 55 bin kişilik zayıf artıştan sonra ikinci çeyrekte ortalama aylık 61 bin kişilik artışla sınırlı bir hızlanma gözlenmişti. Üçüncü çeyreğin ilk ayı olan Temmuz’da ise 84 bin kişilik istihdam artışı kaydedilmiştir. Diğer taraftan, mevsimsellikten arındırılmış işgücüne katılım oranı yeni tarihi zirve olan %51.5 seviyesine yükselmiş, bir yandan işsizlik oranındaki düşüşü engelleyen bir etken olarak çalışırken, bir yandan da iş bulma ümidinin arttığını düşündüren bir gelişme olmuştur. 

n Tarım-dışı istihdam artışında hizmetler sektörü lokomotif olmayı sürdürüyor, diğer sektörlerin katkısı ise yükselişte. Tarım dışı sektörlerde istihdam edilenlerin sayısında bir önceki yılın aynı dönemine göre gözlenen 837 bin kişi artışın, 649 bini hizmetler sektörü kaynaklı olurken, sanayi sektöründe 93 bin, inşaat sektöründe ise 95 bin kişilik istihdam artışı gözlenmiştir. Bu görünüm hiç de şaşırtıcı değildir, GSYH verilerine göre hizmetler sektörü 2014’de %4.1 büyüdükten sonra bu yıl ilk yarıda da %4.1 oranında büyüme göstermiştir.


n Önceki aylarda işgücü piyasasında gözlenen bozulma eğilimi bu ay ara vermiş gibi görünürken, büyümeye ilişkin gelişmelere bakıldığında ise yeniden bozulma eğilimine dönmesi daha olası görünmektedir. 2014 yılında büyüme %2.9 ile potansiyel büyüme oranının altında kalmış, bu yılın ilk yarısında ise sınırlı bir hızlanma ile %3.1 gibi yetersiz bir büyüme hızıyla devam edilmektedir. Ayrıca, üçüncü çeyreğe ilişkin öncü göstergeler büyüme hızında yeniden yavaşlamaya işaret etmektedir. Bu durum ise istihdamda aşağı yönlü bir seyrin hakim olabileceğini düşündürmektedir.