21 Mayıs 2013 Salı

Süperlig’de İlk Sezon…


Küresel toparlanmanın gücüne ilişkin endişeler ve Japonya Merkez Bankası’nın benzeri görülmemiş boyutlardaki parasal genişleme kararının yansımaları dalga dalga görülmeye devam ediyor. Büyüme beklentilerinin aşağı yönlü revizyonu ve merkez bankalarının parasal genişlemede bir tur daha gerçekleştirmeleri görülen ilk somut sonuçlar olarak tarihe geçti. Ancak, son günlerde büyümeye yönelik olumsuz algılamanın en azından ABD cephesinde azalmaya başladığı, son bir ay içinde veri akışının başta istihdam olmak üzere beklentilerden daha güçlü bir görünüme işaret etmesi sonucu da 10 yıl vadeli tahvil faizlerini yine alışılan aralığının üst sınırına doğru ittirdiği izleniyor. Ayrıca, son FOMC toplantısında karar metnine eklenen cümle (Komite istihdam ve enflasyondaki görünüm değişikliklerine göre varlık alımlarının hızını artırma veya azaltmaya hazırdır) FED’e her iki yönlü esneklik kazandırırken, daha dengeli bir duruşa geçmesi anlamına da geliyor. Dolayısı ile, UST10Y’de 1.60-2.10 faiz bandının korunup korunmadığı risk iştahının gücünü devam ettirmesi açısından belirleyici olacaktır. 
 

Daha önce, yukarıda değindiğimiz algılamanın riskten kaçışa yol açmadığı müddetçe, Türkiye ekonomisi ve piyasaları açısından da son derece destekleyici bir arka plan oluşumuna işaret ettiğini vurgulamıştık. Nitekim faizler ve borsanın geçtiğimiz ay içinde tarihi rekorlarını yenilemesi bu düşüncenin piyasa oyuncuları tarafından da paylaşıldığını teyit etmiştir. Beklediğimiz gibi, bu fırsatı ve mükemmel zamanlamayı rating kuruluşları da kaçırmamış, Türkiye “yatırım yapılabilir” notunu ikinci kuruluştan da almıştır. Ancak Nisan ayında Türk varlıklarına yönelik olarak çok yoğun gerçekleşen sermaye akımının son bir kaç haftadır iyice hız kestiği de dikkatimizden kaçmamaktadır. Bu durum, piyasalara daha sınırlı etkide bulunacak mevcut değerlemelerin yeni girişler için cazibesini yitirmesinden kaynaklanabileceği gibi, daha belirgin etkisi olabilecek sermaye akımlarında genellikle Mayıs aylarında kendini çıkış olarak gösteren mevsimsel etkiden de kaynaklanıyor olabilir. Bunun sağlıklı tespiti için erken olduğunu bir süre daha gözlem yapılması gerektiğini düşünüyoruz. TCMB’nin son dönemde aldığı kararların tamamen sermaye hareketlerinin krediler ve cari açık gibi yurtiçi ekonomik göstergelerle olan yakın ilişkisini zayıflatmaya odaklandığı dikkate alındığında, bu tespitin önümüzdeki dönem para politikası kararları için de belirleyici olacağı söylenebilir.
 

Güncel gelişmelere baktığımızda ise, en önemli öncü gösterge olan PMI endekslerinin, Şubat ayında başlayan düşüşünü Nisan ayında da dünya genelinde sürdürdüğünü gözlüyoruz ki, bu durum küresel toparlanmada ciddi güç kaybına işaret ediyor. Türkiye’de ise yılın ilk çeyreğinde sanayi üretiminin yıllık artışı %1.3 olarak gerçekleşirken, önceki çeyrekte kaydedilen %0.9 artıştan biraz daha olumlu bir görünüm çizmekle beraber, %2.5 olan 1.çeyrek GSYH büyüme tahminimiz üzerinde bir miktar aşağı yönlü risk oluşturduğunu not ettik. Ancak bu gelişmelerin 2013 yılı büyümesine yönelik algılamayı sınırlı boyutta olumsuz etkilediği, anketlerde beklenti ortalamasının %4.2’den sadece %4.1’e gerilemesinden anlaşılıyor. Öte yandan, büyümenin ilk çeyrekte de potansiyelinin altında kalması, başta petrol fiyatı olmak üzere emtia fiyatlarında aşağı yönlü seyrin korunması ve ilk çeyrekte cari açığın olumlu sürpriz yapması, 2013 yılında öngörülen cari dengedeki bozulma eğiliminin sınırlı kalacağı algılamasını güçlendirecek gibi görünüyor. Ayrıca, yılsonu enflasyon beklentilerinin %6.5 civarına gerilediği gelecek 12 ay ve 24 aylık enflasyon beklentilerinin de %6’ya daha yakın seyrettiği gözleniyor. TL’deki değerlenme baskısı ve emtia fiyatlarının düşük seviyelerini koruması dikkate alındığında enflasyon beklentilerinde bozulma olma ihtimalini düşük görmeye devam ediyoruz.
 

Piyasalara gelince; daha önce Moody’s not artırımı beklentilerinin realize olması durumunda bile endeksin  yatay bir seyre geçmesine daha fazla ihtimal veriyoruz demiştik, bu düşüncemizi koruyoruz. Bu görüşümüzün, son dönemde yayınlanan bir TCMB çalışmasının (Second Investment Grade) sonuçlarınca da desteklendiğini görüyoruz. Diğer ülke deneyimlerinden hareketle, bono ve hisse senedi piyasasına yönelik sermaye hareketlerinin ikinci not artırımı sonrası zayıfladığı ve borsalardaki göreceli daha iyi performansın kademeli olarak azaldığı belirtiliyor bahsedilen çalışmanın sonuçlarında. Faizlerde ise tarihi düşük seviyelerin görünmesinin ardından yılsonuna kadar izlenecek patikanın yukarı eğimli olacağını ancak artışın kademeli ve sınırlı boyutta olacağını düşünmeye devam ediyoruz. Dövizde ise, aynı çalışma yerel paranın benzer ülkelere göre belirgin daha iyi performans göstereceğini ve göreceli değerlenme eğiliminin devam edeceğini söylüyor. Ancak, TCMB’nin sermaye girişlerinin baskısına karşı her türlü tedbiri alma niyetini koruması nedeniyle, 2013 yılı içinde kur sepetinin 2.05’in altına inmemesi ve yıl içinde de 2.05 - 2.15 aralığında kalması beklentimizi korumaya devam ediyoruz.