11 Ocak 2016 Pazartesi

Küresel ekonomi ve piyasalara ilişkin haftalık değerlendirmem

Tarım-dışı istihdam verisi dört faiz artırımı içeren Fed’in baz senaryosunu güçlendirdi, ama esas belirleyici enflasyon olacak. Geride bıraktığımız 2016 yılının ilk haftasında, yılın ilk işlem gününde Çin borsasında yaşanan ve işlemlerin durdurulmasına kadar varan sert düşüşlerin etkisi altında küresel piyasaların son yılların en kötü yıl başlangıcını yaptığı izlendi. Tüm piyasaların bu kadar fazla etkilenmesi ise Çin borsasında işlemlerin durdurulması ile bu piyasadan çıkış yapamayan fonların diğer varlıklarda satışa geçerek riski azaltma çabalarına bağlandı. Gelişmiş (AC) ve Gelişmekte Olan (EM) piyasalar borsalarının nerdeyse tamamı haftalık bazda %6-7 kayıpla kapatırken, Çin borsasında düşüş %10’a ulaştı. Petrol ve petrol dışı emtia fiyatlarında düşüş eğilimi hız kesmeden devam ederken, Brent petrol 33 dolara kadar geriledi. ABD Doları ise, gelişmiş ülke para birimlerine karşı cuma günkü tarım-dışı istihdam verisine kadar sakin seyrederken beklentilerden yüksek gelen istihdam verisi sonrası güçlenme eğilimindeydi. Dolar önde gelen EM para birimlerine karşı ise zaten hafta başından beri değer kazanma eğilimindeydi, haftalık değişim ortalama olarak %2-3 aralığında gerçekleşti. Veri açısından çok yoğun akışa sahne olan haftada; PMI endeksleri ABD’de beklentilerin altında, Euro Bölgesinde ise beklentilerin üzerinde gerçekleşti. Dünyadaki tüm PMI endekslerinin konsolide edildiği Global PMI endeksi de yılı düşüşle kapadı ve büyüme görünümü açısından endişeleri artırdı. Haftanın en merakla beklenen verisi tarım-dışı istihdamda ise Aralık ayı artışı (292 bin) en yüksek beklentinin bile üzerinde gerçekleşti. İşsizlik oranının %5’in altına inmesini ise işgücüne katılım oranının artması engelledi. Haftalık kazanç verisinin yıllık artışı da %2.5 gibi güçlü bir seviyeye yükseldi. Bu gerçekleşmelerin Fed’in baz senaryosunu güçlendirdiğini düşünüyoruz. Hafta içinde önde gelen FOMC üyelerinden Fischer’ın da belirttiği gibi 2016 yılında 4 adet faiz artışı yapılması resmin içine girmiş görünüyor. Ancak, istihdamda güçlü eğilimin zaten bir süredir yakalanmış olması nedeni ile piyasanın önümüzdeki dönemde enflasyon verilerine daha fazla hassasiyet göstermesini beklemekteyiz. Sıkça vurguladığımız gibi, yeni veri akışının güçlü seyretmesi durumunda, faiz patikasının da düşünülenden farklı şekillenebileceği endişesi piyasalarda dalgalanma getirebilecektir. Fed’in güçlü istihdam verisine rağmen 27 Ocak toplantısında faiz artışını pas geçmesini beklerken, Şubat ayında da toplantısı olmadığı için 16 Mart FOMC toplantısında faizlere ilişkin alınacak kararın baz senaryoların (Fed baz senaryosu yıl içinde 4 artışa piyasa beklentisi ise en fazla 2 ya da 3 artışa işaret etmekte) güncellenmesi açısından da belirleyici olmasını beklemekteyiz

AB’de beklentilerin altında kalan enflasyon ECB’nin yılın ilk toplantısında yeni arayışlara yönelme olasılığını artırdı. ECB açısından 21 Ocak tarihindeki toplantısına kadar takip edilecek en önemli verilerden biri olan Aralık ayı enflasyon verisi, yıllık bazda %0.4’e yükseliş  beklentisinin aksine %0.2’ye gerileme gösterdi. Bu durumun ECB’yi yeni arayışlara yöneltme ihtimalini artırdığını düşünüyoruz. Aralık toplantısında açıklanan kararların yarattığı hayal kırıklığının, yılın ilk ECB toplantısında, doğrudan alınacak ilave genişleme kararları veya buna ilişkin daha güçlü sinyallerle giderilebileceğini düşünüyoruz. Bu bağlamda, ECB toplantısına kadar Euro baskı altında kalmaya devam edecektir. Geçen hafta 1.0750’ye kadar gerileyen  parite açısından, kritik seviyenin 50 günlük hareketli ortalama olan 1.0820 civarı olacağını düşünmekteyiz. Buranın aşağısında kalınmaya devam edilirse, Kasım sonu denenen 1.05 seviyeleri tekrar resmin içine girebilir. Aksi takdirde, 1.0800-1.1050 aralığı geçerli olacaktır.

Veri açısından yoğun olmayan haftada, ABD’de perakende satış verisi ve Euro Bölgesinde Draghi’nin Brüksel konuşması öne çıkacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz fiyatlamalar açısından, 11-15 Ocak haftasında açıklanacak az sayıda veri bulunmaktadır. ABD’de, Cuma günü açıklanacak olan perakende satış Aralık sonuçları ve hafta boyunca bir çok FOMC üyesinin yapacağı konuşmalar öne çıkmaktadır. Euro Bölgesi’nde ise Perşembe günü ECB Aralık toplantısı özetleri ve aynı gün Draghi’nin konuşması ilgi çekecektir. Bu bağlamda, küresel piyasaların bu hafta verilerden çok tarım-dışı istihdam verileri sonrası oluşan algılamaya bağlı hareket etmesini bekleriz.


S.Arabistan-İran gerginliği, Suriye barış planının uygulanmasını da zora sokabilir. Piyasaların normal işleyişine ait olan yukarıdaki değerlendirmelerimiz dışında, jeopolitik riskler açısından, 25 Ocak’ta Cenevre’de gerçekleşecek Suriye barış görüşmeleri öncesi taraflar tarafından ortaya konulan 18 aylık geçiş sürecini içeren planın üzerindeki tartışmalar yakından izlenecektir.

Cari açık tahminimizi 33.0 milyar dolar olarak revize ettik, 2016'da ise 38.0 milyar dolar açık beklemekteyiz.

TCMB verilerine göre Kasım ayında cari işlemler dengesi 2,1 milyar dolar açık verdi. Geçen yılın aynı ayında 5,8 milyar dolar açık verilmişti. Piyasa ortalama beklentisi 2,1 milyar dolar açık, bizim beklentimiz ise 2,2 milyar dolar açık verileceği yönündeydi. Böylelikle, son 12 aylık birikimli cari açık 34,7 milyar dolar düzeyine gerilemiş oldu. Ayrıca, dış ticarete ilişkin öncü göstergeler Aralık ayında yıllık cari açığın düşüş eğilimini sürdüreceğine işaret etmektedir. Bu sonuçlar sonrasında, milli gelire oranla cari açık %4.8 düzeyine inmiştir. Bu ise, Ekim 2010’dan beri gözlenen en düşük orandır. Ayrıca, enerji dışı cari hesaplar GSYH’ya oranla %0.0 ile denge düzeyine iyileşme gösterirken, enerji ve altın dışı cari hesaplar ise %0.5 açık düzeyine gelmiş, cari dengenin temel eğiliminde üçüncü çeyrekte gözlenen iyileşmenin devam ettiğine işaret etmiştir.

Cari açıkta Kasım ayında gözlenen iyileşmede, dış ticaret açığının geçen yılın aynı ayına göre sert düşüşü yine ana etken olurken, hizmetler dengesinin geçen yıldan yüksek fazla vermesi iyileşmeyi güçlendirdi, birincil gelir dengesi ise geçen yıldan fazla açık verdi. Dış ticaret açığı, ihracat artışına karşılık ithalatın daralması sonrasında Kasım’da yıllık bazda %49.0 azalmıştı. Ancak, hizmetler dengesi içinde turizm gelirlerinin geçen yıla göre %9.4 azalış gösterdiği izlendi, bavul ticareti ise Rusya krizinin etkisiyle yıllık bazda %37.0 gerileme gösterirken, taşımacılık gelirlerinde ise yıllık bazda %20.7 artış ile toparlanmanın devam ettiği gözlendi. Ağırlıklı olarak yatırım gelir-gider dengesinden oluşan birincil gelir dengesinin ise geçen yıla göre daha fazla açık verdiği izlendi. 

Finansman tarafında; cari açığın finanse edilememesi nedeni ile resmi rezervlerde 0,2 milyar dolarlık azalış gözlendi. Portföy kanalında, çıkış eğilimi bu ay tekrar güçlenirken, banka yurtdışı tahvil ihraçları ve şirket tahvil ihraçları çok sınırlı bir net borçlanmaya işaret ediyordu. Alt kırılım olarak; Hisse senetlerinden 1.0 milyar dolar çıkış, DIBS’dan ise 666mn dolar çıkış gözlendi. Doğrudan yatırımlar ise 92mn dolarlık sınırlı bir girişe işaret etti. Şirketlerin kısa-uzun vadeli kredi yenilemelerinde güçlü bir görünüm varken (net borçlanma 1.3 milyar dolar) bankalar sınırlı bir net borçlanmada (188mn dolar) bulundular. Finansmana önceki aylarda yüklü katkıda bulunan net hata-noksan kalemi ise bu kez sınırlı (0.2 milyar dolar) desteğe işaret etti. Bu kanaldan ilk 10 ayda net toplam giriş 11,7 milyar dolara ulaşmıştı. Bütün bu gelişmeler sonucunda TCMB döviz rezervlerinde 0,2 milyar dolar azalış gözlendi.

Yakın dönem cari açık seyri açısından altın dış ticaretindeki lehte baz etkisi ve enerji ithalatının düşük kalması olumlu bir sinyal oldu. Her ne kadar, altın ihracatı Aralık ayında da zayıf görünse de, ithalatının geçen yılın aynı ayındaki 612mn dolarlık ithalatın çok altında bulunması yıllık cari açığı azaltıcı yönde etkide bulunacaktır. 2012 yılında altın dış ticareti dengesi 5,7 milyar dolar fazla, 2013 yılında 11,8 milyar dolar açık, 2014 yılında ise 3,9 milyar dolar açık ile kapanmıştı. Bu yıl ilk 11 ayda ise 4,2 milyar dolar fazla verilmiştir. Ayrıca, gümrük verileri Aralık’ta enerji ithalatının yıllık bazda 1.5 milyar dolar gerilediğini göstermiştir. Bu tür konjonktürel etkiler nedeniyle, önceki yıllarda olduğu gibi ana eğilim açısından ihracat ve ithalat verilerini altın ve enerji etkisini dışlayarak izlemek daha sağlıklı olmaya devam edecektir.

İhracatın (altın hariç) Aralık ayında daralma eğiliminin artması olumsuz bir sinyal olarak kaydedilmiştir. Aralık ayında TİM verilerine göre, altın hariç ihracat, AB’ye ihracatın sınırlı artış (%1.2) göstermesine karşılık, Irak’a olan ihracatın (%57.0) ve Rusya’ya ihracatın (%52.3) gerilemesiyle yıllık bazda %12.0 azalış göstermiştir. 2014 yılında altın hariç ihracat yıllık bazda %4.3 artış kaydederken 2015’de %11 daralma gözlenmişti.  

İthalat ve ihracat için önemli bir öncü gösterge olan Gümrük Bakanlığı verileri Aralık ayında dış ticaret açığında önceki aya gore daha sınırlı daralma görüleceğini düşündürüyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, her ayın ikinci günü bir önceki aya ilişkin resmi olmayan ihracat ve ithalat verilerini açıklıyor. Gümrük Bakanlığı verilerinin, resmi TUİK verilerine çok yakın olduğunu biliyoruz. Söz konusu verilere göre, Aralık ayında ihracat 11,7 milyar dolar ve ithalat 17,8 milyar dolar düzeyinde oluşmuş. Böylece, dış ticaret açığı ise 6,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiş. Bu ise, dış ticaret açığının yıllık olarak daha sınırlı daralma göstereceği (geçen Aralık 8,5 açık) anlamına geliyor.  

Cari açıkta 2015 yılsonu için 35.0 milyar dolar olan tahminimizi 33.0 milyar dolar olarak revize ettik, bu yıl ise 38.0 milyar dolar açık beklemekteyiz. Önceki yıl cari açığı azaltan faktörlerin başında gelen enerji ve altın ticaretindeki lehteki gelişmelerin 2016 yılında altın açısından devam etmesi zor görünürken, buna karşılık petrol fiyatlarının 2015 yılı ortalamasının (52 dolar) çok altındaki mevcut düzeyini ne ölçüde koruyacağına bağlı olarak  cari açıktaki iyileşmeye katkıda bulunmaya devam edeceğini düşünmekteyiz. Öte yandan, Rusya ve Irak gibi önemli ihracat pazarlarındaki sorunlu görünümü ise dış ticaret açığını artırıcı riskler arasında takip etmekteyiz. Ancak pozitif bir gelişme olarak, son çeyrekte AB pazarındaki daralma eğilimi sona ermiş gözükürken, baz etkisi ile 2016’da artışa geçmesi de beklenebilir. Bu doğrultuda, 2016 yılında 38 milyar dolar cari açık verileceğini öngörürken, 2015 yılını da 33.0 milyar dolar seviyesinde kapamayı beklemekteyiz.

8 Ocak 2016 Cuma

2015 büyüme tahminimde (%3.5) riskler yukarı yönlü, 2016'da %3.2 büyüme bekliyorum

Kasım ayında sanayi üretimi (arındırılmamış) yıllık bazda %3.6 artışla beklentilerin hafif altında bir artış gösterdi. Genel piyasa medyan beklentisi %4.0 artışa işaret ederken, bizim beklentimiz ise %0.7 artış şeklindeydi. Yıllık artış hesaplamasını anketlerle sağlıklı karşılaştırma için daha fazla sayıda katılımcının tahmin gönderdiği mevsim ve takvim etkisinden arındırılmamış ham veri üzerinden yapmaktayız. Hatırlanacağı gibi, Kasım ayında imalatçı sektörlerin ana girdisi olan “enerji ve altın hariç ara malı ithalatının” Euro bazında geçen yılın aynı ayına göre %1.1 daralma göstermesi, aynı ayın sanayi üretimi açısından beklentilerimizi aşağı çeken bir gelişme olmuştu, gerçekleşmenin bu beklentiyi kısmen doğruladığı görülüyor.

TÜİK’in açıkladığı şekliyle, takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi ise yıllık bazda %3.5 artış gösterdi. Böylece, aylık endekslerdeki oynaklık nedeniyle trend açısından daha net görüntü verdiğini düşündüğümüz, takvim etkisinden arındırılmış endeksin üç aylık hareketli ortalamasının yıllık değişimi, önceki aya göre bir miktar geri çekilerek %3.6 seviyesinde gerçekleşti. Daha önce, çalışma günü farklılıkları nedeniyle arındırılmış ve arındırılmamış veriler arasındaki belli aylarda önemli farklar oluşabildiğini ancak yılın son iki ayında ise işgünü sayısı yakın olduğundan bu etkinin sınırlı gözleneceğini belirtmiştik.

Yılın son çeyreğinde görünüm güçlü olmaya devam ediyor.  Kasım ayı sonuçlarından sonra, yeni yılın ilk çeyreğine %1.3 oranı ile başlayan, ikinci çeyrekte ise %3.7 düzeyine hızlanan, üçüncü çeyrekte tekrar %0.3 düzeyine yavaşlayan üretim artış hızının son çeyreğin ilk iki ayı sonunda daha güçlü bir seyir içinde olduğunu görmekteyiz. Zira, Aralık ayında sanayi üretimi yıllık artışı sıfır bile olsa yani yerinde saysa bile, son çeyrek üretim artışının %5.8 seviyesinde olması garantilenmiştir. Bu ise, aynı çeyrek milli gelir gerçekleşmesi açısından olumlu bir gelişme olarak kaydedilmiştir.

Sanayi üretiminin ana eğilimi açısından izlediğimiz diğer gösterge, mevsimsellikten ve takvim etkisinden arındırılmış endeks ise, bir önceki aya göre %0.9 azalış göstererek tarihi zirvesinden biraz uzaklaştı. Söz konusu göstergenin aydan aya büyük oynaklık gösterdiğini hatırlatmak isteriz. Hatırlanacağı gibi, Mart ayında sanayi üretimi tarihi zirvesine ulaştıktan sonra Nisan’da yatay kalmış, Mayıs’ta %2.0 gerileme, Haziran’da %2.1 artış, Temmuz’da ise %1.6 oranında geri çekilmeden sonra Ağustos’ta %3.0 artış ile yeni tarihi zirvesini görmüş, Eylül ve Ekim’de ise yataya yakın kalmıştı. Bilindiği gibi, bu dalgalanmanın boyutu özellikle bayram gibi uzun tatillerin yıllık izin dönemleriyle çakıştığı zamanlarda TÜİK’in kullandığı yöntemin arındırmayı yeterince sağlıklı yapamamasından kaynaklı olarak daha da büyümektedir. Bu nedenle, sanayi üretimi momentumunun gücü açısından ay bazında değerlendirmeden çok çeyrekten çeyreğe değişimlere bakmak daha doğru olacaktır diye düşünüyoruz. Sonuç olarak, sanayi üretimi yeni tarihi zirvesine ulaşırken, çeyrekler bazında bakıldığında ise; bu yılın ilk çeyreğinde önceki çeyreğe göre %1.1 artış, ikinci çeyrekte %1.5 artış, üçüncü çeyrekte ise %1.1 artış kaydetmiş, son çeyreğe ise daha sınırlı bir momentum artışıyla devam edilmektedir.      

Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış ana sanayi gruplarında bir önceki aya göre en yüksek azalış %6.5 ile dayanıklı tüketim malı imalatında gerçekleşti. Diğer alt gruplarda ise daha sınırlı artış ve azalışlar yaşandı.    

Türkiye’de sanayi üretimi ile milli gelir verileri arasındaki yakın ilişki dikkate alındığında, bu görünüm bize son çeyrekte üçüncü çeyreğe benzer bir GSYH artışı kaydedilebileceğini düşündürmekte. 2014 yılında %2.9 oranında OVP tahminlerinin gerisinde kalan bir büyüme kaydedildikten sonra, 2015 yılının ilk çeyreğinde %2.3 ile sınırlı kalan bir büyüme oranı görülmüş, ikinci çeyrekte ise büyüme %3.8’e doğru hızlanmış ve üçüncü çeyrek gerçekleşmesi ise aynı çeyrekte sanayi üretiminin sadece %0.3 artmasına rağmen %4 ile sürpriz bir artış kaydetmişti. Öte yandan, son çeyrek görünümü açısından diğer öncü göstergelere bakıldığında; Türkiye PMI endeksi mevsimsel düzeltilmiş Ekim-Aralık ortalaması (50.9) önceki çeyreğe göre (49.4) yüksek oluşurken, MB Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE) Ekim-Aralık ortalaması (107.5) da önceki çeyreğe göre (102.0) yükselmiş, kapasite kullanımı ortalaması %75.1 ile önceki çeyreğe (%75.0) göre yakın seyretmiş, tüketici güven endeksinde ise sert artışlar gözlenmişti. İhracatın (TİM verileri) ise aynı dönemde yıllık bazda %8 civarı daralması dış talep açısından olumsuzluğa işaret ederken, otomotiv, konut ve beyaz eşya satışları ise önceki çeyreklere göre daha sınırlı artış eğilimindeydi. Bütün bu gelişmeleri dikkate alarak, son çeyrek için büyüme ön tahminimizi, aynı çeyreğe ait üretim verilerinden sonra tekrar gözden geçirmek kaydıyla, %4.0 düzeyinde belirlemiştik.

Sonuç olarak, 2015 yılı büyüme tahminimiz olan %3.5 üzerinde riskler hafif yukarı görünürken, 2016 yılı tahminimizi yukarı ve aşağı yönlü risk faktörlerini dikkate alarak %3.2 olarak belirledik. Ekim 2015’de açıklanan OVP'de 2015 yılı tahmini %3.0 açıklanırken, son TCMB beklenti anketinde ortalama büyüme beklentisi %3.2’ye yükselmişti. Ayrıca, yakında yenilenerek açıklanacak OVP’de resmi büyüme tahmininin de %3.5-4.0 aralığında açıklanması beklenmektedir. Biz de 3Ç milli gelir verilerinden sonra 2015 büyüme tahminimizi %3.5’e yükseltmiştik. Bu tahmin üzerindeki riskler hafif yukarı yönlü görünmektedir. 2016 yılı için ise, yukarı yönlü risk faktörleri olarak asgari ücrette yapılan yüksek artışın iç talep üzerindeki olumlu etkisi, petrol fiyatlarındaki gerilemenin pompa fiyatlarına yansıtılabilmesi durumunda hanehalkı harcamalarında getirebileceği rahatlama ve geçen yıl daralan AB’ye ihracatın en azından baz etkisi nedeniyle toparlanacak olması sayılabilir. Buna karşılık aşağı yönlü risk faktörleri arasında da, Türkiye-Rusya gerginliğinin karşılıklı ticari yaptırım uygulama aşamasına geçmesi, küresel piyasalarda özellikle Çin kaynaklı dalgalanmanın daha düşük büyüme eğilimi getirmesi ve tarım sektörünün 2015’deki güçlü büyümenin yaratacağı baz etkisi nedeniyle sınırlı katkıda bulunacak olması sayılabilir. Ayrıca, TL’nin yeni yıla da değer kaybı baskısı ile girmesi nedeni ile bu yıl finansal koşullarda beklenen gevşemenin gecikmesi riski de kredi büyümesini sınırlayabilir. Bu bağlamda, 2016 yılı büyüme tahminimiz %3.2 düzeyinde bulunmaktadır.


4 Ocak 2016 Pazartesi

Enflasyonda Yine Bir Kayıp Yıl

Aralık ayında TÜFE %0.21 artış ile %0.05 azalış yönündeki konsensüs beklentinin ve %0.10 düzeyindeki azalış beklentimizin üstünde gerçekleşti. Geçen yıl Aralık’ta %0.44 azalış olurken, 2003 yılı bazlı endeksin Aralık ayları tarihsel ortalaması ise %0.20 artışa işaret ediyordu. Enflasyonun geçen yıla göre yüksek gelmesinde ise, özellikle işlenmemiş gıda fiyatlarında Rusya ambargosu ile beklenen gerilemenin olmaması etkili olurken, kurlara hassas olan gruplardaki (ev eşyası) artışların devam etmesi ve giyim grubunda mevsimlik indirimlerin sınırlı kalması da kötüleşmeyi artırdı. Böylece, yıllık TÜFE de önceki ayki %8.10 seviyesinden %8.81’e yükselmiş oldu. Bu ise, %8.17 seviyesindeki önceki yıl enflasyonunu da aşıldığını yansıtırken, 2011 yılından beri en yüksek yıl sonu enflasyonuna da işaret etti. TCMB, PPK özetlerinde, işlenmemiş gıda fiyat artışlarının son Enflasyon Raporu’nda öngörülenden yüksek olacağını belirtmiş, dolaylı olarak gıda yıllık enflasyonunda düzeltme beklemediği sinyalini vermişti.

İşlenmemiş gıda fiyatları yıllık bazda yükseliş eğilimini korurken, işlenmiş gıda fiyatlarında ise gerileme eğilimi sona erdi. Hesaplamalarımıza göre geçen yıl Aralık ayında işlenmemiş gıda fiyatları aylık %0.40 düşerken bu yıl ise %1.80 artış gösterdi. Dolayısı ile, işlenmemiş gıda yıllık enflasyonu 2.2 puan artışla yılı %13.7 seviyesinde kapamış olurken, işlenmiş gıda fiyatları yıllık artışında da yıl boyu devam eden gerileme eğilimi sona erdi ve %8.3’e doğru artış gözlendi. Böylece, gıda fiyatlarının yıllık artış hızı %10.9 seviyesine yükselirken, 2015 yılını da beklendiği gibi son Enflasyon Raporu’ndaki gıda fiyatı varsayımının (%8.0) çok üzerinde bitirdi. Endeks tarihindeki ortalama yıllık artışı %9.4 olan gıda fiyatlarının 2016 yılındaki seyri, Ocak ayı Enflasyon Raporu’nda açıklanacak olan TCMB enflasyon yıl sonu tahmini açısından kritik önem taşımaya devam edecektir. Ekim raporunda yıl sonu tahmini %6.5 olarak belirtilmişti. 

Yüksek asgari ücret artışı ve TL’de ilave değer kaybının yüksekliği nedeniyle 2016 yılı için enflasyonda olumlu senaryo çizmek şu aşamada zor. Aralık ayında önceki aya göre 0.71 puan artışla %8.81’e ulaşan yıllık TÜFE, son Enflasyon Raporu’nda yer alan yıl sonu TCMB tahmininin (%7.9) çok üzerinde yılı bitirirken, enflasyon hedefi (%5) etrafındaki belirsizlik aralığının (+/-2 puan) da üzerinde kaldı ve TCMB’yi hükümete yeni bir mektup yazmaya mecbur etti. Önümüzdeki dönem seyri açısından ise, ham petrol ve diğer emtia fiyatlarında yeni bir düşüş dalgası olması yukarı yönlü baskıyı sınırlayıcı bir gelişme olarak kaydedilirken, asgari ücrete yapılan %30 oranındaki artışın özellikle hizmet fiyatlarında yukarı yönlü baskıyı artırması (TCMB bile TÜFE’ye etkisini 1.5 puan olarak vermişti) ve Ocak ayında gözlenen idari fiyat ayarlamaları (elektrik, ÖTV v.b) 2016 yılı için olumlu bir senaryo çizilmesini şu anda engellemektedir. Ancak, aslında enflasyonun kaderini büyük ölçüde döviz kurları belirleyecektir. Eğer TL’de bu yıl ilave bir değer kaybı gözlenmezse kurların TÜFE üzerindeki olumsuz etkisinin zaman içinde azalacağı söylenebilir. Buna karşılık, Ocak 2015 ortasından beri kur sepeti bazında halen %21 civarı değer kaybı olması, döviz kurunun bu yıl en azından ilk çeyrekte tüketici fiyatlarına olumsuz etkide bulunmaya devam etmesine yol açacaktır. Dolayısı ile, manşet enflasyonun, yılın ilk çeyreğinde baz etkilerinin de hafif lehte olması nedeni ile, Ocak ayı zamlarına rağmen 2015 yılsonu seviyesinin üzerinde seyretmeyeceğini düşünürken, yılı ise %8.5 civarında kapatmasını beklemekteyiz.

Temel eğilim açısından izlenen göstergelerden; çekirdek enflasyon (I endeksi) yıllık bazda 0.29 puanlık artışla %9.51’e çıkarken, hizmet fiyatlarının yıllık artışının yatay kaldığını hesaplamaktayız. Yılı %9.51 ile 2004 yılından beri en yüksek artışla kapatan I endeksi açısından önceki yıl gerçekleşmelerinin uzun dönem ortalamalarının üzerinde olduğu yılın ilk çeyreğinde, TL’de ilave değer kaybı olmaması durumunda bir miktar geri çekilme gözlenmesini bekliyoruz. Öte yandan, hizmet enflasyonu ise hesaplamalarımıza göre Aralık ayında yıllık bazda %8.80 seviyesinde yılı bitirmiş bulunmakta. Yukarıda da vurguladığımız gibi, 2016 yılı için gerçekleşen yüksek oranlı asgari ücret artışının, her ne kadar %40 oranındaki kısmı Hazine tarafından üstlenilecek olsa da, özellikle bu fiyat grubunda riskleri yukarı yönde tuttuğunu düşünmeye devam ediyoruz.

TCMB sadeleşme için Ocak toplantısını adres göstermiş, ancak oynaklık düşüşünün kalıcı olmasını şart koşmuştu. Bilindiği gibi, TCMB Ağustos ayında açıkladığı “Küresel Para Politikalarının Normalleşme Sürecinde İzlenecek Yol Haritası” kapsamında, küresel para politikalarının normalleşmeye başlaması ile faiz koridorunun bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı etrafında daha simetrik bir hale getirileceğini ve daraltılacağını açıklamıştı. Piyasa ise bu mesajı, Fed’in faiz artırımlarına başlamasını takiben TCMB’nin de harekete geçeceği şeklinde okumuştu. TCMB, bu beklentiyi Aralık toplantısında karşılamasa da, Aralık PPK özetlerinde “oynaklıklarda gözlenen düşüşün kalıcı olması halinde önümüzdeki toplantıdan itibaren para politikasında sadeleşme adımlarına başlanabileceği değerlendirilmiştir. Faiz koridorunun nihai olarak bir hafta vadeli repo faizi etrafında daha dar ve daha simetrik bir şekil alması amaçlanmaktadır. Sadeleşme kapsamında atılacak adımların niteliği ve hızı küresel ve yurt içi piyasalardaki oynaklıkları etkileyen unsurlara bağlı olacaktır” denilerek 19 Ocak’taki toplantısını söz konusu yol haritasının uygulanması için adres göstermiş olmuştu. Ancak, sadeleşme için ön koşulun "oynaklıklarda gözlenen düşüşün kalıcı olması halinde" diye belirlenmesini kafa karıştırıcı ve gelişmelere göre yeni ertelemelerle karşılaşma durumunu bayağı ciddi bir olasılık haline getiren bir cümle olarak gördüğümüzü belirtmiştik. Ayrıca, sadeleşme adımlarının içine üst bandın (%10.75) aşağı çekilme olasılığının da eklendiğini (Aralık Ankara analist toplantısı) izlemiş ve bunun ilk etapta yapılması durumunda TL açısından negatif bir gelişme olacağını belirtmiştik.