Kasım
ayında sanayi üretimi (arındırılmamış) yıllık bazda %3.6 artışla beklentilerin hafif
altında bir artış gösterdi. Genel piyasa medyan
beklentisi %4.0 artışa işaret ederken, bizim beklentimiz ise %0.7 artış şeklindeydi.
Yıllık artış hesaplamasını anketlerle sağlıklı karşılaştırma için daha fazla
sayıda katılımcının tahmin gönderdiği mevsim ve takvim etkisinden arındırılmamış
ham veri üzerinden yapmaktayız. Hatırlanacağı gibi, Kasım ayında imalatçı
sektörlerin ana girdisi olan “enerji ve altın hariç ara malı ithalatının” Euro
bazında geçen yılın aynı ayına göre %1.1 daralma göstermesi, aynı ayın sanayi
üretimi açısından beklentilerimizi aşağı çeken bir gelişme olmuştu,
gerçekleşmenin bu beklentiyi kısmen doğruladığı görülüyor.
TÜİK’in
açıkladığı şekliyle, takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi ise
yıllık bazda %3.5 artış gösterdi. Böylece, aylık
endekslerdeki oynaklık nedeniyle trend açısından daha net görüntü verdiğini
düşündüğümüz, takvim etkisinden arındırılmış endeksin üç aylık hareketli
ortalamasının yıllık değişimi, önceki aya göre bir miktar geri çekilerek %3.6
seviyesinde gerçekleşti. Daha önce, çalışma günü farklılıkları nedeniyle
arındırılmış ve arındırılmamış veriler arasındaki belli aylarda önemli farklar
oluşabildiğini ancak yılın son iki ayında ise işgünü sayısı yakın olduğundan bu
etkinin sınırlı gözleneceğini belirtmiştik.
Yılın
son çeyreğinde görünüm güçlü olmaya devam ediyor. Kasım ayı sonuçlarından sonra, yeni yılın ilk
çeyreğine %1.3 oranı ile başlayan, ikinci çeyrekte ise %3.7 düzeyine hızlanan,
üçüncü çeyrekte tekrar %0.3 düzeyine yavaşlayan üretim artış hızının son
çeyreğin ilk iki ayı sonunda daha güçlü bir seyir içinde olduğunu görmekteyiz. Zira,
Aralık ayında sanayi üretimi yıllık artışı sıfır bile olsa yani yerinde saysa
bile, son çeyrek üretim artışının %5.8 seviyesinde olması garantilenmiştir. Bu
ise, aynı çeyrek milli gelir gerçekleşmesi açısından olumlu bir gelişme olarak
kaydedilmiştir.
Sanayi
üretiminin ana eğilimi açısından izlediğimiz diğer gösterge, mevsimsellikten ve
takvim etkisinden arındırılmış endeks ise, bir önceki aya göre %0.9 azalış
göstererek tarihi zirvesinden biraz uzaklaştı. Söz konusu
göstergenin aydan aya büyük oynaklık gösterdiğini hatırlatmak isteriz.
Hatırlanacağı gibi, Mart ayında sanayi üretimi tarihi zirvesine ulaştıktan
sonra Nisan’da yatay kalmış, Mayıs’ta %2.0 gerileme, Haziran’da %2.1 artış, Temmuz’da
ise %1.6 oranında geri çekilmeden sonra Ağustos’ta %3.0 artış ile yeni tarihi
zirvesini görmüş, Eylül ve Ekim’de ise yataya yakın kalmıştı. Bilindiği gibi, bu
dalgalanmanın boyutu özellikle bayram gibi uzun tatillerin yıllık izin
dönemleriyle çakıştığı zamanlarda TÜİK’in kullandığı yöntemin arındırmayı
yeterince sağlıklı yapamamasından kaynaklı olarak daha da büyümektedir. Bu
nedenle, sanayi üretimi momentumunun gücü açısından ay bazında değerlendirmeden
çok çeyrekten çeyreğe değişimlere bakmak daha doğru olacaktır diye düşünüyoruz.
Sonuç olarak, sanayi üretimi yeni tarihi zirvesine ulaşırken, çeyrekler bazında
bakıldığında ise; bu yılın ilk çeyreğinde önceki çeyreğe göre %1.1 artış,
ikinci çeyrekte %1.5 artış, üçüncü çeyrekte ise %1.1 artış kaydetmiş, son
çeyreğe ise daha sınırlı bir momentum artışıyla devam edilmektedir.
Mevsim
ve takvim etkisinden arındırılmış ana sanayi gruplarında bir önceki aya göre en
yüksek azalış %6.5 ile dayanıklı tüketim malı imalatında gerçekleşti. Diğer
alt gruplarda ise daha sınırlı artış ve azalışlar
yaşandı.
Türkiye’de
sanayi üretimi ile milli gelir verileri arasındaki yakın ilişki dikkate
alındığında, bu görünüm bize son çeyrekte üçüncü çeyreğe benzer bir GSYH artışı
kaydedilebileceğini düşündürmekte. 2014 yılında %2.9
oranında OVP tahminlerinin gerisinde kalan bir büyüme kaydedildikten
sonra, 2015 yılının ilk çeyreğinde %2.3 ile sınırlı kalan bir büyüme oranı
görülmüş, ikinci çeyrekte ise büyüme %3.8’e doğru hızlanmış ve üçüncü çeyrek
gerçekleşmesi ise aynı çeyrekte sanayi üretiminin sadece %0.3 artmasına rağmen %4
ile sürpriz bir artış kaydetmişti. Öte yandan, son çeyrek görünümü açısından
diğer öncü göstergelere bakıldığında; Türkiye PMI endeksi mevsimsel düzeltilmiş
Ekim-Aralık ortalaması (50.9) önceki çeyreğe göre (49.4) yüksek oluşurken, MB
Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE) Ekim-Aralık ortalaması (107.5) da önceki
çeyreğe göre (102.0) yükselmiş, kapasite kullanımı ortalaması %75.1 ile önceki
çeyreğe (%75.0) göre yakın seyretmiş, tüketici güven endeksinde ise sert artışlar
gözlenmişti. İhracatın (TİM verileri) ise aynı dönemde yıllık bazda %8
civarı daralması dış talep açısından olumsuzluğa işaret ederken, otomotiv,
konut ve beyaz eşya satışları ise önceki çeyreklere göre daha sınırlı artış
eğilimindeydi. Bütün bu gelişmeleri dikkate alarak, son çeyrek için büyüme ön tahminimizi,
aynı çeyreğe ait üretim verilerinden sonra tekrar gözden geçirmek kaydıyla,
%4.0 düzeyinde belirlemiştik.
Sonuç
olarak, 2015 yılı büyüme tahminimiz olan %3.5 üzerinde riskler hafif yukarı
görünürken, 2016 yılı tahminimizi yukarı ve aşağı yönlü risk faktörlerini
dikkate alarak %3.2 olarak belirledik. Ekim 2015’de açıklanan
OVP'de 2015 yılı tahmini %3.0 açıklanırken, son TCMB beklenti anketinde
ortalama büyüme beklentisi %3.2’ye yükselmişti. Ayrıca, yakında yenilenerek
açıklanacak OVP’de resmi büyüme tahmininin de %3.5-4.0 aralığında açıklanması
beklenmektedir. Biz de 3Ç milli gelir verilerinden sonra 2015 büyüme
tahminimizi %3.5’e yükseltmiştik. Bu tahmin üzerindeki riskler hafif yukarı
yönlü görünmektedir. 2016 yılı için ise, yukarı yönlü risk faktörleri olarak
asgari ücrette yapılan yüksek artışın iç talep üzerindeki olumlu etkisi, petrol
fiyatlarındaki gerilemenin pompa fiyatlarına yansıtılabilmesi durumunda
hanehalkı harcamalarında getirebileceği rahatlama ve geçen yıl daralan AB’ye
ihracatın en azından baz etkisi nedeniyle toparlanacak olması sayılabilir. Buna karşılık aşağı
yönlü risk faktörleri arasında da, Türkiye-Rusya gerginliğinin karşılıklı
ticari yaptırım uygulama aşamasına geçmesi, küresel piyasalarda özellikle Çin
kaynaklı dalgalanmanın daha düşük büyüme eğilimi getirmesi ve tarım sektörünün
2015’deki güçlü büyümenin yaratacağı baz etkisi nedeniyle sınırlı katkıda
bulunacak olması sayılabilir. Ayrıca, TL’nin yeni yıla da değer kaybı baskısı
ile girmesi nedeni ile bu yıl finansal koşullarda beklenen gevşemenin gecikmesi
riski de kredi büyümesini sınırlayabilir. Bu bağlamda, 2016 yılı büyüme
tahminimiz %3.2 düzeyinde bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder