22 Ocak 2010 Cuma

IMF hala yok ama, Mali Kural yakında...

Geçtiğimiz yıl bütçesinin Orta Vadeli Program’da (OVP) revize edilen hedeflere göre daha iyi bir yerde sonuçlanmasını olumlu bulurken, baz dönemindeki bu iyileşmenin 2010 yılına ait bütçe hedeflerinin daha gerçekçi görünmesi anlamına geleceğini düşündüm. Zira, hesaplamalarıma göre, IMF tanımlı merkezi yönetim bütçesi faiz dışı açığının 12 aylık birikimli değeri GSYH’nin % 1.5’ine iyileşirken, KİT ve bütçe dışı fonları da dahil eden toplam kamu kesiminde ise bu oran % 1.1 olmuştur. Oysa, OVP’de aynı sırayla gerçekleşme beklentisi % 2.2 ve % 2.1 olarak verilmişti. Bu durumda, 2010 yılının % 0.8 ve % 0.3’lük faiz dışı açık hedefleri 2009 yılına ait gerçek rakamlara daha yakın olduğundan yavaş da olsa devam eden ekonomik toparlanma ile birlikte hedefler daha ulaşılabilir olarak görünecektir. Buraya kadar her şey güzel de, bütçe faiz dışı harcamalarının alınan karşı yöndeki tedbirlere rağmen devam eden yükseliş eğilimi canımı sıkmaya devam etmektedir. Aralık sonu itibarı ile bu tür harcamaların GSYH’ya oranı % 22.6 ile şimdiye kadar görülen en yüksek değerine çıkmış, kriz öncesi dönemdeki % 18 civarındaki ortalamasının çok üzerine yerleşmiştir. Dolayısı ile, son dönemde ekonomik aktivitede görülen toparlanmayla sağlanan gelirlerdeki iyileşme, beni çok rahatlatmamaktadır. Zira, gelirlerin GSYH’ya oranla büyümenin çok güçlü olduğu yıllar dahil ulaştığı en yüksek seviye % 21.5 olarak görünmektedir ki, harcamalardaki eğilim kırılmazsa bu bana % 1 civarındaki faiz dışı açığın altına inilmesinin zor olacağını düşündürtmektedir. Faiz dışı harcamaların bu denli sıçrama göstermesi, mevcut konjonktürde savunulması çok zor olmayan bir tercihin sonucudur. Zor olan, bu eğilimin, kırılgan seyretmesi beklenen ekonomik aktivite görünümü altında tersine çevrilmesi olacaktır. Harcamaların, başta sosyal güvenlik ve bununla ilgili transferler olmak üzere, bir türlü kontrol altına alındığı gibi bir görüntü vermemesi yapısal çözüm gereğine işaret ederken, bütçede her tedbir gereği ortaya çıktığında, dolaylı vergilere başvurulması mali uyumun kalitesi açısından iyi bir görüntü vermemektedir.

OVP hedeflerine bakıldığında da, MYB gelirlerinin GSYH’ya oranla 2010-12 döneminde % 21.4 seviyesinde alındığı, faiz dışı harcamaların ise % 22.2’den başlayarak kademeli azalışla % 21’e gerilediği bir patika çizildiği görülmektedir. Gelirlerin 2004-07 ortalamasının % 20 olduğu, büyümenin 2010 yılı tahminime yakın olduğu 2007 yılında ise % 21 olduğu dikkate alındığında, yeni tedbirler alınmazsa OVP gelir tahminleri üzerinde aşağı yönlü risklerin devam ettiği söylenebilir. Faiz dışı harcamalar tarafında ise, 2009 yılında bütçe açığının revize hedefin altında kalmasına rağmen harcama hedefinin 0.3 puan üzerine çıkıldığı gözlenmektedir. Bu durumda, 2010 yılından itibaren faiz dışı harcamalarda öngörülen gerileme için harcamalar tarafında da ek tedbirlerin alınması gerekli görünmektedir. En az bu analizlerin ortaya koyduğu ek tedbir ihtiyacı kadar önemli bir unsur ise, bu gerekliliğin yerine getirip getirilmeyeceği konusundaki belirsizliktir. Hükümetlerin bu yöndeki iradelerini sadece ekonominin gereklerine bakarak yerine getirmekte zorlandıkları, her zaman kendilerine belirli bir manevra alanı sağlama ihtiyacı içinde oldukları bilinen bir gerçektir. Oysa, burada ortaya konacak öngörülebilirlik ve şeffaflığın para politikasını doğrudan, ekonomide diğer karar alıcıları ise dolaylı olarak etkileyeceği de bilinmektedir. Nitekim, bu soruna bir çözüm bulma arayışları, mali kural uygulamalarının ve bu uygulamaları destekleyen mali sorumluluk yasalarının dünyada giderek yaygınlaşmasını getirmiştir. Türkiye’nin de bu kervana katılması beklenmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder