8 Ocak 2010 Cuma

Faizlerde yön yukarı mı, aşağı mı?...

Yeni yılın daha ilk günlerinden önemli hareketlilik getirdiğini izlemekteyim. Kısa bir süre içinde, hükümetin IMF ile 2 yıllık bir stand-by anlaşmasına gitme niyeti olduğunu, nasıl tutacak dediğimiz 2010 yılı bütçe gelirler hedefinin her zaman olduğu gibi akaryakıt, içki ve sigaraya yönelik ÖTV ayarlamalarıyla ulaşılmaya çalışılacağını, bir ara tarihi düşük seviyelerine inen enflasyonun korkutan bir dönüş yaptığını, erken seçim gündemimizde yok diyen hükümetin bütçeye ek maliyeti 3.0 mlr TL olan emekli maaş artışına karar verdiğini, öğrendik.

Dışarıda ise fazla bir değişiklik yoktu. Öncü veriler Aralık ayının ekonomik aktivite açısından canlı geçtiğini gösterirken, bu doğrultuda risk iştahı güçlü seyretmekte, borsalar ve faizlerde yükseliş devam etmektedir. Aralık ayında makro verilerden aldığı destekle Euro’ya karşı hızlı bir toparlanma kaydeden ABD Doları ise son günlerde hız keserken, gelişmekte olan piyasalar para birimlerine karşı zayıf seyri devam etmektedir. Dolardaki bu karışık görünüm, ters korelasyonunun yüksek olduğu altının yükseliş eğiliminde soluklanmasını getirmiş, ancak benzer bir ilişki içinde olduğu petrolün yükselişini etkilememiştir. Buradaki seyir açısından, özellikle tarım-dışı istihdam ve işsizlik oranı gerçekleşmelerinin kritik olacağı söylenebilir. Aralık ayında Kasım da olduğu gibi küçük bir istihdam kaybı ve işsizlik oranının 0.1 puan artışla % 10.1’e çıkması beklenmektedir. Buna karşılık, haftalık işsizlik başvuruları ve ADP gibi öncü veriler 2 yıl gibi uzun bir aradan sonra ufak bir istihdam artışı olabileceğine işaret etmektedir. Böylesi bir gerçekleşme, bir yandan dolara ve risk iştahına destek verirken bir yandan da, eğer işsizlik oranında da düşüş varsa, FED’e yönelik faiz artırım beklentilerinin güçlenmesini ve öne çekilmesini getirebilecektir. Bu yöndeki bir değişim, diğer ülke merkez bankalarının da faiz artırım baskısını daha fazla hissetmesi anlamına gelecektir. Baskının şiddeti ise, ülkelerin büyüme-enflasyon dengesinin nasıl oluştuğuna bağlı olacaktır.

Bu bağlamda, Türkiye ekonomisinin öncelikli olarak göreceli olarak zayıf seyreden toparlanması nedeniyle faizleri frenleme avantajına sahip olduğu söylenebilir. Ancak tahterevallinin öbür ucundaki enflasyon cephesindeki son gelişmeler bu konuda rehavete kapılınmaması gerektiğini düşündürmektedir. Yüksek seyreden gıda fiyatları ve bütçe açığından doğan enflasyon riskinin realize olmasının, beklentileri bozma ihtimali nedeni ile, Türkiye ekonomisi bu avantajını kaybetme riski ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu konuya devam edeceğim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder