14 Mayıs 2010 Cuma

Seçim yılında mali disiplin, bir oksimoron mu?...

Mali kural, IMF ile son stand-by anlaşmasının bitiminden önce (Mayıs 2008) IMF çıpasının yerini alabilecek bir uygulama olarak bu köşedeki yazılarımda gündeme getirdiğim bir kurallı maliye politikası uygulamasıdır. Diğer bir deyişle, temel mali değişkenler üzerine konulan sayısal sınırlamaları içeren ve şeffaflık, öngörülebilirlik ve hesap verebilirlik gibi temel ilkeleri kamu maliyesine kalıcı olarak yerleştirmesi beklenen bir kurallar bütünüdür. Dolayısı ile, bir miktar gecikme olsa da, bu konuda düğmeye basılmış olunmasına herhalde en olumlu bakanlar arasındayım. Ancak, bu konudaki önceki yazılarımda da vurguladığım gibi, mali kural uygulamasının sihirli bir değnek olmadığının, aslında önemli olanın niyet olduğunun ve nihai değerlendirmenin uygulama sonuçlarıyla yapılabileceğinin de bilincindeyim. Ayrıca, vurguladığım diğer önemli bir unsur da, mali kural dizaynına sadece parametreler özelinde bakılmaması, uygulama, gözetim ve denetim esaslarını içeren yasal altyapının en az bu değerler kadar önemli olduğuydu. Bu açıdan baktığımda, kapsam ve seçilen parametreler yönünden daha güçlü görünen mali kuralı, gözetim ve denetim alanlarındaki zayıflıklar nedeniyle örnek gösterilebilecek bir uygulama olarak nitelendirmekte zorlanıyorum.

Mali kuralın iyi taraflarıyla başlarsak, mali kural kapsamının merkezi yönetim bütçesi ile sınırlı kalmamasını, önemli harcamacı kuruluşlar olan belediyeleri de kapsayan mahalli idareleri içermesini, olumlu buldum. Buna karşılık kuralın KİT'leri kapsamadığı, ancak KİT’lere toplamda borçlanma gereklerinin olmaması kriterinin uygulanacağı anlaşılmakta. Mali kural formülü için seçilen ve 10 yıllık uygulama süresince sabit kalması beklenen parametrelere gelince; söz konusu dört parametreden yakınsama katsayılarını gösteren (y) ve (k) katsayılarının 0.33, hedef kamu açığının % 1 ve reel büyüme hızının orta vadeli ortalamasının % 5 olarak seçildiğini gördük. Bütçe açıklarının uzun vadeli hedeften sapmasının ne hızda geri alınacağını yansıtan y katsayısının 0.33 ile üst sınıra yakın tercih edilmesini olumlu buluyorum. Seçilen katsayı sapmanın 3 yılda geri alınacağını göstermektedir, eğer 0.20 katsayısı seçilseydi sapmanın geri alınması 5 yıla yayılacaktı. Konjonktürün etkisinin hangi hızla kamu açığına yansıtılacağını gösteren k katsayısının da 0.33 ile üst sınıra yakın tercih edildiğini görüyorum. Büyüme karşısında mali taraftan verilecek tepkinin daha sınırlı boyutta kalmasının mali disiplin anlamında daha iyi bir sinyal olacağını düşünürken, bu yüzden daha düşük bir katsayı seçilmesini tercih ederdim. Hedef kamu açığının (a*) % 1 ile önerilen aralığın ortasında belirlendiğini görürken, bunun nötr bir tercih olduğunu düşünüyorum. Aralığın alt sınırına daha yakın bir tercih borç stokundaki düşüşün daha hızlı olmasını getirebilirdi. Büyümenin uzun dönemli ortalamasının (b*) ise % 5 ile üst sınırda tercih edildiği izlenmektedir. Burada Türkiye ekonomisinin kriz sonrası potansiyel büyüme oranının hangi düzeyde olduğu sorusu akla gelmektedir. Çıtanın yükseğe konması hem büyüme yüksek gerçekleştiğinde formülün ima ettiği kamu açığındaki azalışı sınırlayacak hem de büyümenin düşük kalması durumunda kamu açığının daha fazla büyütülmesini getirecektir. Baz etkisinin çok güçlü olduğu bu yıl bile büyüme beklentilerinin halen % 5'e ulaşmamış olması burada daha ihtiyatlı bir tercihi işaret etmekteydi. Bu konuya devam değineceğim...

Oksimoron: Birbiriyle çelişen ya da zıt iki kavramı, anlamı kuvvetlendirmek için birarada kullanmaktır.

Δa = y (a(t-1)–a*) + k (b–b*)

Hazine’nin belirlediği aralıklar ve yapılan tercih
y= 0.20 – 0.33 (0.33)
a*= 0.50 – 1.00 (-1.0)
k= 0.25 – 0.40 (0.33)
b*= 3.50 – 5.00 (5.0)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder