Avrupa’da borç krizinin patlak vermesi ve şu ana kadar alınan güçlü tedbirlere rağmen endişelerin giderilememesi bu yıl sıkça görmeyi beklediğim piyasa dalgalanmalarından birini daha getirmişe benzemektedir. Nisan ayında ulaşılan zirveye göre ABD borsalarında % 15, Avrupa’da % 18, IMKB’de ise % 12 civarında azımsanmayacak düşüşler yaşanmıştır. Bu süreçte, ekonomiler için en önemli soru, tüketici ve reel kesim güvenini olumsuz etkileme potansiyeline sahip olan bu endişelerin, küresel ekonomide yeni bir zayıflama dönemi hatta ikinci dip olarak adlandırılabilecek yeni bir resesyonu getirme gücünün olup olmadığıdır. Aslına bakarsanız resesyondan çıkalı daha kısa bir süre geçtiğinden her iki senaryo da olumsuzdur. Ancak borç sürdürülebilirliği endişelerini ortadan kaldıracak mali tedbirlerin alınması durumunun bile devam eden toparlanma eğilimini zayıflatacağı algılaması olduğundan, göreceli bir yavaşlama, “kötünün iyisi” olarak kabul görecektir. Bu noktada, küresel ekonomide ikinci dibi içermeyen, buna karşılık kademeli ve ılımlı toparlanmanın devamını öngören baz senaryomu koruduğumu hatırlatmak istiyorum. Bu kabulüm ise, borsalarda görülen satış baskısını yukarı yönlü ana eğilim içinde gözlenen bir düzeltme hareketi olarak görmemi getiriyor. Böyle bakar ve hareketin başlangıcını Nisan ayı ortası gibi düşünürsek, 1.5 aylık bir sürenin geçtiğini ve eğer bu hareket belirttiğimiz gibi bir düzeltme ise bu sürenin ve daha önemlisi düzeltmenin boyutunun yeterli olduğunu gösteriyor. Bu duruşum, borç krizini azımsadığım veya önemsemediğim anlamına gelmiyor. Daha önce, borç sürdürülebilirliği endişelerini küresel ekonomide yeni bir zayıflama dönemini getirebilecek güçte olan tek dinamik olarak göstermiştim. Bireylerin ve şirketlerin algılamalarını ve geleceğe yönelik beklentilerini kötüleştiren bu tip süreçlerde en büyük korkum, negatif yönde bir geri besleme döngüsüne girilmesi oluyor. Tüketici güveninin genellikle borsalara paralel hareket ettiğini gözlediğimden, aklıma borsalardaki düşüşün belli bir eşikten sonra tüketici güvenini belirgin olarak zayıflatması, bu durumun büyüme için en önemli unsur olan talebi aşağı çekmesi, böylece bozulan büyüme algısının borsaları sürükleyen unsur olması, gibi zincirleme etkiler geliyor.
Ama aklıma gelenin başıma geleceği gibi bir şart da yok... Bu bağlamda, piyasalardaki dalgalanmanın reel ekonomiye yansıyıp yansımadığını tespit edilmesi bu belirsizliği giderme anlamında önem taşıyacaktır. Bu yansımayı geriden gelen temel makro göstergelerden görmeyi elbette beklemiyorum. Zaten de Mart ve Nisan ayına ait son günlerde açıklanan güncel veriler genellikle olumlu yönde gelmeye devam etmektedir. Bize öncüleme anlamında yardımcı olacak göstergeler her zaman olduğu gibi, tüketici ve reel kesime geleceğe yönelik beklentileri sorularak hazırlanan ve sınırlı bir gecikmeyle açıklanan, tüketici güven endeksleri ve reel kesim güven endeksleri (PMI ve ISM) olacaktır. Bu konuya devam edeceğim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder