Küresel kriz sırasında yurtiçi talebin dış talebe göre daha önemli olduğu büyük ekonomilerden biri olan Türkiye ekonomisinin, sonuç olarak dışsal olan bu şoktan özellikle sanayi üretimi, kapasite kullanımı ve istihdam gibi alanlarda niye bu kadar olumsuz etkilendiği sorusu gündeme geliyor, ancak tatmin edici bir yanıt ortada görünmüyordu. Bu zor günler geride bırakılmış gibi görünse de, ekonomik aktiviteyi olumsuz etkileyen kanalların iyi analiz edilmesinin, ileriki yıllarda da küresel büyüme döngüsü içinde benzer evrelerden geçildiğinde kırılganlığın azaltılmasına katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bu bağlamda, tüm etkileşimleri kapsamasa da bu alandaki somut verilere dayanan yeni bir değerlendirmenin Merkez Bankası’ndan gelmesini memnuniyetle karşıladım. Konuyla daha yakından ilgilenenleri Enflasyon Raporu’nda yer alan “Küresel Kriz, Dış Talep Şokları ve Türkiye Ekonomisi” başlıklı analizin tamamını okumaya davet ederken, aşağıda bu analizin önemli tespitlerini özetlemeye çalışacağım.
Analiz, uluslararası ticaretteki daralmanın küresel finans krizi boyunca iktisadi faaliyeti olumsuz etkileyen en önemli etkenlerden biri olduğunu vurgulayarak başlıyor. Gerçekten de, kriz öncesi ortalama yıllık büyümesi % 20 civarında seyreden dünya ticareti 2009’da % 20’nin üzerinde daralma gösterdiği biliniyor. Doğal olarak çok sayıda ülkenin verileri kullanılarak varılan ilk sonuç, milli gelir içerisinde ihracatın payı yüksek olan ülkelerde büyüme hızının, düşük olan ülkelere kıyasla daha olumsuz etkilendiği oluyor. Ancak Türkiye, milli gelirde ihracatın payının düşük olduğu ülkelerden olduğu için (ihracat payı yüksek olan ülkelerde, ihracatın milli gelire oranı ortalama olarak % 68.7, ihracat payı düşük olan ülkelerde ise % 17.5’dir. Türkiye için bu oran % 17 civarında) cevabı başka yerde aramak gerekiyor. Analiz, küresel finans krizinin dış talep kanalıyla Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisinin Türkiye’nin ülke sıralamasındaki göreli konumunun ima ettiğinden daha belirgin olduğunun görüldüğünü belirttikten sonra, ihracat pazarlarının dağılımı ile ihracat ürünlerinin kompozisyonunun söz konusu gelişmede belirleyici olduğunun düşünüldüğünü aktarıyor.
Daha açık bir ifadeyle, Türkiye ekonomisinde ihracatın payı görece düşük olmasına rağmen, ihracat pazarlarımızın krizden göreli olarak daha çok etkilenen gelişmiş ülkelerden oluşması ve ihracatımızın kompozisyonunun ağırlıklı olarak küresel ekonominin devresel hareketlerine duyarlı ürünlerden oluşması dış talep şokunun Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkisini belirginleştirmiştir, deniyor. Zira, Türkiye’nin toplam ihracatında, gelişmiş ülkeler, özellikle AB ülkeleri önemli bir paya sahipken, bu pazarlara yapılan ihracat, toplam ihracatın yaklaşık üçte ikisini oluşturmakta ve bu ölçüte göre yapılan sıralamada Türkiye, 105 gelişmekte olan ülke arasında 49. sırada yer almaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin büyük ölçüde imalat sanayi ürünleri ihraç eden bir ülke olduğunu, ihracatımızdaki otomotiv, makine-ulaşım parçaları ve demir-çelik ürünlerinin sırasıyla, % 14, % 13 ve % 13 gibi yüksek paylara sahip olması yansıtmaktadır. Türkiye, özellikle otomotiv ve demir-çelik ürünlerinde, 139 ülke arasında, toplam ihracat içinde en yüksek paya sahip olan ilk 10 ülkeden biridir. Dolayısıyla, ağırlıklı olarak yatırım ve dayanıklı tüketim malları ihraç eden ancak ekonomisi içinde ihracatın payı yüksek olmayan diğer ülkeler gibi Türkiye’nin de küresel kriz sürecinde olumsuz dış talep koşullarının etkisinde kaldığı gözlenmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder