8 Ekim 2010 Cuma

Risk almayanı, Merkez Bankaları dövüyor...

Merkez Bankalarının geleneksel olmayan para politikası araçlarından varlık alımlarında, diğer bir deyişle miktarsal gevşemede, krizden sonra ikinci bir dalgaya (QE2) girmiş görünmekteyiz. Bu eğilim, özellikle resesyon sonrası toparlanmanın yavaş gerçekleştiği ve politika faizi olarak dibe dayanmış gelişmiş ülkelerde izlenmektedir. Tahvil portföyünü büyütebileceğinin sinyallerini ilk veren Merkez Bankası, Eylül ayı toplantısında deflasyon tehlikesine dikkat çekerek, Fed olmuştur. Daha sonra da farklı Fed üyeleri tarafından yapılan açıklamalar, 3 Kasım’daki FOMC toplantısında bu yönde bir karar alınacağı beklentisini iyice güçlendirecek yönde olmuştur. Japonya’nın da bu kervana katıldığı, geçtiğimiz hafta politika faizini % 0.0-0.1 aralığına çekmesi ve varlık alımı için yeni bir fon oluşturma kararı almasından anlaşılmaktadır. Zaten bol olan global likiditeyi daha da büyütecek bu kararların piyasa dengeleri üzerinde de büyük etki yapmaya başladığı gözlenmektedir. Ultra gevşek para politikasına yönelim, ABD’nin para politikası açısından göreceli konumunu olumsuz etkileyerek, ABD Doları’nın diğer tüm para birimlerine karşı belirgin değer kaybı içine girmesine neden olmuştur. ABD’nin 2 yıl vadeli tahvili ise % 0.40 ile rekor düşük düzeye gerilemiş, bu gelişme faizlerin çok uzun süreler mevcut düzeylerini koruyacağı beklentisinin iyice kanıksandığını yansıtırken, riskli varlıklara yönelimi zorlayan bir ortamın oluşumunu getirmiştir. Özellikle, borsalar ve genel olarak yükselen piyasalar bu ortamdan faydalanmakta, bize yansıması ise kur sepeti ve dolarda düşüş, faizlerin tüm getiri eğrisi boyunca gerilemesi ve borsada yeni rekorlar şeklinde izlenmektedir.

Global likidite havuzunu besleyen ana kanallardan Fed’in bilanço büyütme operasyonlarının (kriz öncesi 860 mlr dolar olan bilanço 2.3 trln dolara kadar yükselmişti) bir yenisini başlatacağı, o kadar benimsenmiştir ki, son günlerde bazı Fed üyelerinin bu operasyonun ayrıntılarına dair sinyaller vermesi şaşırtıcı olmamıştır. NY Fed üyesi Sack’in, Fed’in bilançosunu yönetmek başlıklı konuşmasında, böyle bir programın dizaynında dikkat edilmesi gereken beş önemli noktaya değinmesi buna iyi bir örnektir. Sack, bilanço büyüklüğünü değiştiren varlık alımlarını Fed politika faizinin bir alternatifi olarak görülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda, Sack’e göre önemli noktalar;

1) Aynen Fed faizindeki değişiklikler gibi, varlık alımlarında önden yüklemeli büyük miktarlar değil düzenli ama küçük adımlar atılmalıdır.
2) Aynen Fed faizindeki değişiklikler gibi, varlık alımlarına yönelik kararlar FOMC’nin ekonomiye ilişkin tahminleriyle ilişkilendirilmelidir.
3) Varlık alımlarının daha etkili olması için geçici olmadığının vurgulanması gereklidir.
4) Aynen Fed faizindeki değişiklikler gibi, bilançonun izleyeceği olası patika hakkında bilgi sağlanmalıdır.
5) Değişen piyasa koşullarına daha kolay uyum sağlamak adına program belli esneklikler içermelidir.


Nihayetinde getiri eğrisini etkileme amacını taşıyan tahvil alım programının bankacılık sistemi üzerinden ekonomik aktiviteyi artırıcı etkide bulunması ümit edilirken, ilki gibi kısa sürede ve büyük boyutta değil kademeli ve daha sınırlı büyüklükte olması ihtimali daha yüksek görünmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder