Siyasetin bir ekonomik değerlendirme yazısına girmesi için ilk şart görünümde bir belirsizliğin ortaya çıkması durumudur. Ekonomik analizler için siyaset dışsal bir faktörken, önemli olan iktidarda kimin olduğu değil siyasi istikrarın olup olmadığıdır. Yani zayıf koalisyonlar ve kıl payı çoğunlukla kurulan iktidarlar hem siyasi istikrar açısından hem de ekonomik politikaların sürekliliği açısından önemli tehdit olarak görülür. Türkiye’nin siyasi tarihine bakıldığında, güçlü büyüme dönemlerinin ve bu doğrultuda gelişmiş ülkelere yakınsamada ilerleme sağlanmasının hep tek parti iktidarları döneminde olması da bu bakış açısını güçlendirmiştir. Dolayısı ile, son dönemde hükümetin yargı ve TSK ile ilişkilerinde artan gerginlik ve yasama çalışmalarında yaşanan tıkanma ile beraber referandum seçeneğini gündeme getirmesi, gelecek için farklı senaryolar üretilmesine, kısacası belirsizliğe yol açmıştır diyebiliriz.
Bu senaryolara ve olası etkilerine geçmeden önce mevcut duruma ilişkin bir kaç tespit yapmak faydalı olacaktır.
Birincisi; milletvekili genel seçimlerinin normal zamanı Temmuz 2011 iken mevsim koşulları nedeniyle zaten en geç Mart 2011’de yapılması beklenmektedir.
İkincisi; 2007 yılında seçilen Cumhurbaşkanı’nın görev süresine (5 ya da 7 yıl) ilişkin belirsizlik sürmektedir.
Üçüncüsü; iki dönem üstüste iktidara gelen partilerde görüldüğü gibi AKP’nin popülaritesindeki yükseliş eğiliminin yerel seçimlerde kesintiye uğradığı, sonrasında yapılan anketlerde de kan kaybının devam ettiği görülmektedir.
Dördüncüsü; demokratik (Kürt) açılım ve yargı reformu olarak lanse edilen, kapsamlı yasa ve anayasa değişiklikleri içeren planları mevcut koşullarda uygulamanın zor görünmesidir.
Beşincisi ise; AKP için yeni bir kapatma davası açılacağına ilişkin haberlerdir.
Bu tespitler uzatılabilir, ancak önemli olan bütün bu baskı ve tıkanmaların hükümeti referandum gibi riskli bir demokratik süreci göze alma noktasına getirip getirmediğidir. Daha kısa süre öncesine kadar, meclis aritmetiği ve gizli oylama nedeniyle grupta fire olasılığı dikkate alınarak bu seçeneğin zorlanmayacağı ifade edilmekteydi. Bu unsurlarda ne değişti ki?...
Referandum riski göze alınan değişikliklerin neler olduğu Adalet Bakanlığı web sitesinde yayınlanan Yargı Reformu Stratejisi metninden ayrıntılı olarak bulunabilir. Bunların en önemlileri ise, Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısı ve üyelerinin atanmasına ilişkin düzenleme, askere sivil yargı yolunun açılmasına ilişkin değişiklik ve siyasi partilerin kapatılması zorlaştıracak hükümlerdi. Bilindiği gibi, bir anayasa değişikliğinin referandumsuz kabulü için TBMM üye tamsayısının (550) üçte ikisinin (367) oyu gerekiyor. Referandum koşuluyla anayasa değişikliği için ise en az 330 kabul oyu gerekiyor. AKP’nin Meclis’teki üye sayısı 337 ancak Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin oy kullanamayacağına göre geriye 336 kalıyor.Bu durumda, referandum koşuluyla anayasa değişikliği için kağıt üzerinde bir sorun görünmüyor. Ancak daha önce Kürt açılımı tartışmaları ve siyasi gerilim nedeniyle parti içinde doğan rahatsızlıklar yüzünden böyle bir oylamada fire verilebileceğinden endişe ediliyor, böyle bir ihtimale karşı BDP’nin desteğinin (20 sandalye) alınması bir alternatif gibi görünüyor ama bu destek karşılıksız olmayacağından (BDP’nin taleplerinin de pakete eklenmesi) çok olası bulunmuyordu. Konuya devam edeceğim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder