12 Şubat 2010 Cuma

Yeni bir ekonomik deprem değil küresel krizin artçı sarsıntıları...

Yaklaşık iki haftadır piyasalar Yunanistan ile yatıp kalkıyor. Siz bu satırları okuduğunuz sıralarda borç krizine giren komşu ülkenin AB tarafından nasıl kurtarılacağını muhtemelen öğrenmiş olacaksınız. Umarız bu karar son dönemdeki tansiyonun düşmesine biraz olsun yardımcı olur. AB liderlerinin açıklayacağı planın ayrıntılarını öğrenmemiz ise Pazartesi günkü maliye bakanları toplantısına kalabilir. Ama eldeki imkanlar da bilmekteyiz. Avrupa Birliği kanunu, üye ülkelerin diğer üyelerin borcunu üstlenmesini engellediğinden, AB’nin yardım konusunda yapabilecekleri şöyle sıralanabilir; Yunanistan’a düzenli olarak yapılan yardımların erkene çekilmesi, Euro Bölgesi garantili tahvil ihraç etmek ve AB devletleri veya Avrupa Yatırım Bankası tarafından Yunanistan tahvillerinin satın alınması olarak sıralanıyor. Gelen haberlerden anlaşıldığı kadarıyla, garantili tahvil ihracı veya Yunanistan tahvillerinin satın alınması daha yüksek ihtimal gibi duruyor. Bu saydıklarımızın ikili veya üçlü kombinasyonları da söz konusu olabilir. Bu tespiti yaptıktan sonra, bu noktaya nasıl gelindiğine değinmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

Bana göre, borç krizi olarak da nitelendirebileceğimiz bazı AB üyesi ülkelere yönelik mali sürdürülebilirlik endişelerinin, yeni bir ekonomik deprem değil tarihteki en derin resesyonlardan birinin artçı sarsıntıları olduğu unutulmamalıdır. Krizle birlikte geri çekilen özel tüketim ve yatırımın yerini dünyanın her yerinde kamu kesimi doldurmaya çalışmış, bu durum önce bütçe dengelerini hemen sonrasında ise kamu borcu oranlarını hızla kötüleşmiştir. Bu gelişmenin hem zorunlu bir yönelim hem de ekonomik aktiviteyi biraz olsun toparlamanın önceden kabul edilmiş bir maliyeti olarak görüldüğü bilinmektedir. Bu yüzden de, gevşek maliye politikalarından çıkış stratejilerinin hazırlanması ve bazı yerlerde uygulanmaya dahi başlanması, bütçe dengeleri bozulmaya başladığından beri ısrarla vurgulanmaktadır. Ancak, kriz öncesinde bile yapısal mali problemlerini çözememiş olan en zayıf halkalar için bırakın böyle bir planı uygulamayı hazırlamak dahi çok olası görünmüyordu. Bu ise, kısa sürede piyasa hedefi olacakları anlamına gelmekteydi.

Her neyse olan oldu, sonuçta bu kez bir banka veya şirketin değil bir ülkenin kurtarıldığını izledik. AB şartlarını zorlayarak kendi haline bırakılması durumunda mevcudiyetini ve hatta Para Birliğini de sarsacak bir sorunu çözme yoluna gidiyor. Her ülke bu kadar şanslı olmaz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder