17 Şubat 2010 Çarşamba

Eski reformlara şükran, yenileri gelmezse hüsran...

AB Liderler zirvesinden çıkan karar beklentileri karşılayacak gibi görünmese de, bana göre hem birliğin sıkıntılı durumdaki üyesinin arkasında durduğunu hem de bu desteğin karşılıksız olmayacağını içeren dengeli bir mesajdı. Yunanistan’ın mali destek talep etmediği de vurgulanarak verilebilecek desteklere ilişkin miktar ve nitelikleri (Yunanistan’a düzenli olarak yapılan yardımların erkene çekilmesi, Euro Bölgesi garantili tahvil ihraç etmek ve AB devletleri veya Avrupa Yatırım Bankası tarafından Yunanistan tahvillerinin satın alınması) açıklama baskısının azaltılması hedeflendi. Bugünkü Ecofin toplantısında olası destekler için koşulsallığın (bütçe açığının 2010’da %4’e inmesi gibi) netleşmesi beklenirken, sonrasında ise uygulamayı AB Komisyonu’nun IMF’nin de uzmanlığından faydalanarak izlemesi ve Mart ayında ilk değerlendirmesini yapması öngörülüyor.

Bütün bu gelişmeleri izledikten sonra, bankacılık sistemlerini sarsan küresel kriz sırasında 2001 krizi sonrası bankacılık reformumuzun gerçekleştirilmesine nasıl şükrettiysek, yine o dönemin kamu mali reformu ve en azından 2006 sonuna kadar sürdürülen sıkı mali disiplin için de herhalde bugünlerde aynı hisleri paylaşıyor olmalıyız. Ancak, geçmiş çabaların getirdiği kazanımlarla sağlanan göreceli konum ve avantajımızla, kısacası ekonomik ve finansal kırılganlığımızın azalmasıyla yetinmemeliyiz. Günümüz şartlarını da dikkate alan ikinci nesil reformlarla bahsettiğimiz alanlarda geriye kalan yapısal sorunları çözerek yeni bir sıçramanın altyapısını hazır hale getirme gereğimizin devam ettiğini unutmamalıyız. Bu bağlamda, arkasında IMF desteği olsun olmasın, güçlü politikalar içeren ve kredibilitesini uygulama ile sağlayacak bir programa olan ihtiyaç sürmektedir. Evet, elimizde Orta Vadeli Program (OVP) vardır ama hem içerdiği hedeflerin altının doldurulmasına hem de bu hedeflere ulaşmak için gerekli irade ve niyetin ne denli güçlü olduğunun test edilmesine ihtiyacı vardır. Bu doğrultuda, OVP’de ilk çeyrekte yasalaşması taahhüt edilen mali kurala ilişkin gelişmelerin iyi bir sınav fırsatı verdiğini düşünüyorum. Mali kural parametrelerine ilişkin çeşitli kesimlerden görüş alındığını, zaten dar bir aralıkta belirlenen parametreler için genel eğilimin ortaya çıktığını düşünüyorum. Buna karşılık, yasal hazırlıkların gelecek bir kaç ay içinde devam ederek Mayıs ayındaki 2011 bütçe hazırlıklarına yetişeceğinin ifade edilmesi, verilen taahhüt açısından bir gecikmeye işaret etmektedir. Bu sürecin daha da uzaması durumu, hem OVP’nin kredibilitesi hem de zaten azalan IMF anlaşması beklentisi açısından ağır bir darbe olacaktır. Aslında, ilk kez Ekim ayındaki yazımda değindiğim gibi, OVP hedeflerinin, IMF’nin program yaptığı ülkelerdekinden biraz daha gevşek olsa da, buralarda çizilen genel mali çerçeve ile uyumlu olduğunu düşünüyorum. Başka bir deyişle, mali kural ile birlikte buradaki hedeflere nasıl ulaşılacağı konusunun altı doldurulursa, OVP’nin, IMF ile olası bir anlaşmaya da zemin oluşturabileceği düşüncesindeyim. Hafta içinde Sn. Babacan tarafından yapılan açıklamada da, mali kuralın 2011 ve 2012 OVP hedefleriyle aşağı yukarı uyumlu olacağı belirtilmiştir. Dolayısı ile parametrelerin de aşağı yukarı netleştiği anlaşılırken, uygulamadaki gecikmeyi anlamak ise daha zorlaşmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder