Yazıma kısa bir hatırlatma ile başlamak istiyorum. Ne demiştik; İsrail’in faiz artırımı hamlesi, düşük faiz ortamının çok uzun süre kalıcı olacağı düşüncelerinin yeniden sorgulanmasını tetiklemiştir. Türkiye’nin de parasal gevşemede erken davranan ülkeler arasında yer alması yakın gelecekte faiz artırımı spekülasyonuna konu olma potansiyeli oluşturmaktadır. Ancak algılamanın aksine Türkiye ekonomisinin zayıf ve yavaş bir toparlanma sürecinde olması ve bu düşüncemizin yeni verilerle de desteklenmesi, bu kez Merkez Bankası’nın yön değişikliği için acele etmesine gerek olmadığını düşündürmektedir.
Dün TÜİK tarafından açıklanan mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretim verileri de Haziran ayında aylık % 0.4 düşüşe işaret ederek, 14 Ağustos tarihli “Ya bu işi profesyonellere bırakın ya da profesyonelce yapın” başlıklı yazımdaki uyarımı haklı çıkarmıştır. Ne demiştim; “Bu tip dönemlerde üretim eğilimini sadece yıllık bazda gelişimi üzerinden izlemenin toparlamanın gücü hakkında verdiği eksik bilgi, ekonomik aktivitenin yeniden yavaşlama eğilimine girme işaretleri verdiği bugünlerde tam tersi yönde bir beklenti yaratılmasına neden olmuştur.”
Ağustos ayının ilk ve en önemli verisi olan Reel Kesim Güven Endeksi de, üretim tarafındaki toparlanmanın ilk aylardaki hızını önemli ölçüde kaybettiğini yansıtmaktadır. Temmuz ayında 100.1 değeri ile genişleme-daralma dönemlerini ayıran 100 seviyesine ulaşan endeks, Ağustos ayında 98.5’e gerilemiştir. Bu düşüşün, önceki 7 aydaki kesintisiz yükselişten sonra gelmesini önemli bulurken, toplam siparişlerde mevcut durum değerlendirmelerinin ve gelecek döneme ilişkin beklentilerin kötümserleşmesinin, bu düşüşte önemli rol oynadığını görmekteyim. Bu gelişme, yılın ikinci çeyreğinde başlayan vergi indirimlerinin etkisini kaybetmesi ile ekonomide zayıf toparlanma eğiliminin devam etmesi beklentim ile uyumludur.
Son olarak, büyüme görünümüne ilişkin genel algılamadan ayrıldığım en önemli noktanın altını tekrar çizmek istiyorum. 2010 yılı için ortalama beklentiden çok daha yüksek bir büyüme tahmin etmeme karşılık bunu farklı yorumlamaktayım. İki hafta önce “Krize girerken işe yaramayanlar, krizden çıkarken yarar mı?” başlıklı yazımda vurguladığım gibi, 2010 yılı % 4 büyüme beklentimize ilişkin yukarı yönlü risklerin, 2009 yılında derinleşen zayıf baz etkisi ile artmış olduğunu düşünsek de, bu durumun teknik bir düzeltmeden ibaret olduğunu ve temel büyüme eğilimleri açısından olumsuz olan görünümü değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Baz etkisinin güçlü olduğu dönemlerde, sadece büyüme oranlarını izlemenin yanıltıcı ve yetersiz olacağını, toparlanmanın gerçek gücünü mevsimsel düzeltilmiş sanayi üretimi ve GSYH’nın seviye olarak ulaşacağı yerlerin göstereceğini düşünüyorum. Bu krizin en sert döneminde kaydedilen % 18’lik üretim kaybının yerine konması geciktikçe, arada kaydedilen büyümeler oransal olarak yüksek olsa bile geniş kesimler tarafından hissedilmesi pek mümkün olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder