Merkez Bankası’nın 27 Ekim Salı günü yayınlayacağı Enflasyon Raporu’nun, faizlerde aşağı gidişin ulaşacağı nokta açısından önemli olacağını düşünüyorum. Bilindiği gibi, bu kapsamlı raporun en kritik cümlesi, Orta Vadeli Görünüm bölümünde gelecek dönemin politika faizine ilişkin patikanın tarif edildiği satırlardır. Merkez Bankası gerçekleştirdiği tüm analizler sonrası, para politikasında nasıl bir duruşun enflasyon hedefine ulaşmada uygun olacağını, en azından bir sonraki rapora kadar geçerli olmak üzere, bu satırlarda anlatır. Baz senaryo olarak da adlandırılan bu bölüme ilaveten bu duruş üzerindeki riskler ve diğer para politikası seçenekleri de verilmektedir.
Temmuz sonunda yayınlanan raporda, söz konusu patika, “yakın dönemde politika faizlerinde bir miktar daha indirim gerçekleştirildiği ve sonrasında faizlerin 2010 yılı sonuna kadar sabit tutulduğu” şeklinde verilmişti. Merkez Bankası bu tarifine uymuş ve geçen üç ayda 50 baz puanlık indirimlerle yoluna devam etmiştir. Bu noktada, bir sonraki rapor 2010 yılı Ocak ayı sonlarında yayınlanacağından öncelikle bu aylar için tutumunu ortaya koyması beklenmektedir. Zira, önceki raporda da belirttiği faizlerin 2010 yılı sonuna kadar sabit tutulması ifadesini koruyacağı tahmin edilmektedir. Son Para Politikası Kurulu özetlerinde, gelecek toplantıda faiz indirimlerinde yavaşlamanın gündeme alınabileceği belirtildiğinden, bu raporda indirimlerin boyutuna ilişkin kullanılacak sözcük Kasım ayındaki indirim için kritik önemde olacaktır. Eğer “ölçülü” sözcüğü kullanılırsa, bu 50 baz puanlık indirimler için de kullanıldığından, çok net bir sinyal olmayacak ve TCMB’ye verilere bağlı karar vermesi için esneklik sağlayacaktır. Daha küçük bir indirimi ima eden bir sözcük kullanılması durumunda ise, beklentiler yola 25 baz puanlık indirimlerle devam edileceği şeklinde oluşacaktır. Bu cümledeki ikinci kritik sinyal ise, “yıl sonuna kadar” ifadesinin kullanılıp kullanılmayacağı olacaktır. Kullanılırsa, Kasım ve Aralık’taki indirimlerin son iki indirim olacağı düşünülecektir. Kullanılmazsa, en azından Ocak’ta da indirim olacağı, hatta “2010 yılı ilk ayları” gibi bir ifade kullanılırsa 2010 yılı ilk çeyreğinin tamamında indirim olacağı gibi bir beklenti oluşabilecektir. Veri bağımlığı artmış olduğundan Merkez Bankası’nın kendisine esneklik sağlayan ifadeler kullanmayı tercih edeceğini düşünüyorum. Ekonomik aktivitedeki yavaş ve kademeli toparlanma, son derece kırılgan bir şekilde devam ederken, Merkez Bankası’nın faiz artırımının akla bile getirilmesinden rahatsızlık duyacağını, bu doğrultuda ileriye yönelik söylemlerinde “faizlerin düşük seviyelerde uzun süre kalması” gibi vurguları kullanmayı tercih etmesini bekliyorum.
Değinmek istediğim son konu ise, zorunlu karşılık oranlarındaki indirimin ima ettiği ancak dikkatlerden kaçan bir değişiklik ki, bu kararın TCMB’nin likiditede B planına geçtiğini yansıttığını düşünüyorum. Hatırlarsak B planı, TL likiditesinde artış anlamına gelecek bir IMF anlaşması olmaması durumunda, düşünülen bir plandı. Merkez Bankası şimdiye kadar “anlaşma olmayacak” gibi bir sinyal vermemek için bu kararı geciktiriyordu. Bu planın gerekli olması durumunda son aşamaları ise, karşılık oranlarında bir yeni indirim ve niceliksel gevşeme olarak da bilinen bankalardan tahvil alımına gidilmesi olacaktır. Bu kararları tetikleyecek likidite açığı (Açık Piyasa İşlemlerinden Alacaklar) seviyesinin 20 mlr TL civarında olduğunu düşünürken, şimdilik bunun bir hayli uzağında olduğumuzu gözlüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder