Bono faizleri 6 Ekim’de gün içinde % 7.5 seviyelerini gördükten sonra önce stopaja ilişkin belirsizlikler sonrasında ise piyasa yapıcılığı toplantısından sızan bazı bilgiler nedeniyle yönünü yukarı çevirmiş ve dün itibarı ile % 8.7 seviyesine ulaşmıştır. Bu seviye geçmiş getiriler dikkate alındığında halen düşük bir seviye olsa da, gelinen en düşük noktaya göre belirgin bir yükselişe işaret etmektedir. Şu anda herhalde herkesin aklındaki soru faizlerin tarihi düşük noktasını geride bırakıp bırakmadığımız ve yönün bundan sonra yukarı olup olmadığıdır. Bu gelişme enteresan bir zamanlama ile Merkez Bankası’nın üç aylık Enflasyon Raporu’nu yayınlayacağı günlere denk gelmiştir. Yukarıda bahsettiğimiz gerekçeler faiz yükselişi için ortaya konsa da, bunların ancak tetikleyici olabileceğini, kalıcı bir yükseliş hareketi için üç unsurun bir araya gelmesi gerektiğini düşünüyorum;
1) Faiz indirimlerinin sonuna gelindiğinin net olarak Merkez Bankası tarafından söylenmesi,
2) IMF anlaşması beklentisinin bitmesi ve Hazine’nin borç yenileme oranını yüksek tutacağının netleşmesi
3) Dünya genelinde uzun vadeli faizlerin yükseliş eğilimine girmesi.
Oysa bugün yayınlanacak TCMB raporunda, hem para politikasında aşağı yönlü esnekliğin korunacağı hem 2010 yılının tamamında politika faizinin indiği noktada tutulacağı gibi ifadelerin yer almasını beklediğimi önceki yazılarımda ifade etmiştim. Böyle bir duruşun, bu kez çıktı açığının daha olumsuza gitmesinden değil enflasyon eğiliminin beklenenden daha düşük seyretmesinden kaynaklanacağını da belirtmiştim. Ancak tüm bu söylemlere rağmen Merkez Bankası’nın bir-iki küçük indirimden sonra duracağı gibi bir algılama oluşursa, bu görüntünün faizlerdeki yükselişi desteklemesi beklenebilir. Dolayısı ile birinci koşul için bu rapor çok kritik olacaktır.
İkinci koşuldaki gelişmeler ise uzun süredir dikkat çektiğimiz bir risktir ve ne yazık ki gelişmeler olumsuz yönde seyretmektedir. Hazine’nin yüksek bütçe açığından kaynaklanacak finansman ihtiyacını azaltacak başka bir kaynak ortaya çıkmazsa, borçlanma baskısının yüksek seyretmeye devam etmesi olası görünmektedir.
Üçüncü ve son koşuldaki gelişmeler ise henüz kaygı verici boyutta değildir. Gerçi 6 Ekim’den bu yana ABD ve Avrupa uzun vadeli tahvillerinde 30-40 baz puan civarında artış izlenmiştir ama bunun devam edip etmeyeceği çok belirgin değildir. Ancak, ABD Hazine’sin borçlanma vadesini mevcut avantajlı faiz seviyelerinden borçlanarak uzatmak için 10 ve 30 yıl vadeli tahvillerle borçlanmaya ağırlık vereceği haberleri önemli bir gelişmedir. Eğer bu yöndeki haberler artar ve böyle bir beklenti güçlenirse o zaman dünya genelinde faiz seviyesinin yükselişe geçtiği gözlenebilir ki, bu durumda ilk iki koşul geçerli olmasa bile bizim faizlerde yukarı baskı yapabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder