Piyasaların seyri açısından belirleyiciliğini uzun süredir kaybetse de, kapsamlı bir orta vadeli programın açıklanmasındaki gecikme tüm tahammül sınırlarını zorlamaya kararlı görünüyor. Merkez Bankası’nın bile ikna edici bir mali programın hazırlanmasını teşvik için, tek haneli piyasa faizlerine kalıcı olarak ulaşılmasını havuç olarak gösterdiği bir ortamda, gelen yeni haberler 2010 yılı bütçesinin TBMM’ye sunulması için son tarih olan 17 Ekim’e kadar sabredilmesi gereğine işaret etmekte. Basında yer alan bilgiler, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu gereği Mayıs sonuna kadar kamuoyuna açıklanması gereken Orta Vadeli Plana (OVP) ilişkin temel büyüklüklerin belli olduğu, ancak hükümetin OVP açıklamasını, Eylül ayında hazırlıklarını başlatacağı, Ekim ayında da makro büyüklükleri belirleyeceği 2010-2012'ye ilişkin 3 yıllık bütçe ile birleştirmeyi öngördüğü yönünde. Elbette beklenen program Anayasa’da bütçe için belirlenen son tarihe kadar açıklanacak, ancak bunun IMF onaylı ve destekli olup olmayacağı Ekim ayı başındaki IMF-Dünya Bankası İstanbul toplantıları sırasında netleşecek.
Bizim tarafta son durum böyleyken, IMF de hazırladığı son raporda yer verdiği Türkiye’ye yönelik projeksiyonlarla, borçların sürdürülebilirliği açısından bütçede kısa vadedeki sapmaların orta vadede telafi edilmesinin önemine dikkat çekmeye çalışıyor. AB’ye sunulan KEP’teki çerçeve kullanılarak hazırlanan orta vadeli tahminlerde bütçe açığının GSYH’ya oranla bu yıl % 5.8’e çıktıktan sonra, 2010’da % 5.4’e, 2014’e kadar ise % 5’e sınırlı gerilediği bir senaryoda, bu yıl % 46.9’a çıkması beklenen borç stoku/GSYH oranının 2014’de % 58.1 gibi yüksek bir seviyeye ulaşacağı belirtiliyor. Bu ise, son yıllardaki kazanımların hızla kaybedildiği ürkütücü bir tablo. Mali İzleme başlıklı raporda, G20 ülkelerinde "Mali Sürdürülebilirliği Sağlamaya Yönelik Ön Stratejiler" ülkeler bazında ele alınıyor. Ülkelerin hedefleri ve buna ulaşmadaki araçları incelenirken Türkiye'nin 2011'e kadar borç/GSYİH oranını istikrara kavuşturma hedefini belirlediği kaydediliyor. Uzmanlar yetkililerle görüşmeler, açıklamalar ve aktivitenin toparlanmasıyla gelirlerde görülecek iyileşme gibi otomatik stabilizörlerin durumunu göz önüne alarak Türkiye'nin “Ekonomik canlanmaya yönelik uyarıcı önlemlerin yenilenmemesi, harcama kontrolünün iyileştirilmesi, yerel yönetim reformu, mali kurala geçiş ve vergi idaresi reformunun devam ettirilmesi” önlemlerine yöneleceği görüşünü belirtmekte.
Genel hatları bu şekilde belirlenen mali çerçeveye önemli bir ek ise, önümüzdeki dönemde faiz dışı fazlanın (FDF) hangi seviyede belirlenmesi gerektiği ki, raporda bu yıl GSYH’ya oranla % 0.2 açık şeklinde gerçekleşmesi beklenen FDF’nin gelecek beş yılda ortalama % 1.7 seviyesinde oluşması gerektiği saptamasında bulunuluyor. KEP’te 2010 ve 2011 yılları için % 0.5 düzeyindeki FDF ile daha zayıf bir mali uyum öngörüldüğünü hatırlatalım. Kriz sırasında Türkiye’de gerçekleşen mali genişlemenin boyutlarına, bütçedeki mevcut eğilimlerin neyi işaret ettiğine ise takip edecek yazımda değineceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder