Küresel ekonomide yavaşlama eğilimi devam etmekte, küresel toparlanma döngüsünün en güçlü döneminin geride bırakıldığı net olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, düşüşe geçen toparlanma hızına ilişkin belirsizlikler çift dip endişelerini beslemeye devam etmektedir. Türkiye’de de para politikasının desteğine rağmen sanayi üretimi artış hızında belirgin bir yavaşlama gözlenmekte, öncü göstergeler bu eğilimin güçlenerek sürebileceğine işaret etmektedir. Türkiye’de sanayi üretimi artış trendinin yılın ilk aylarındaki % 10’lar civarından % 3 civarına gerilediğini, bunun ise oldukça zayıf bir artış eğilimine işaret ettiğini söylemiş, bu toparlanma hızıyla “çıktı açığı” kapanmak bir yana tekrar açılmaya başlar, demiştik. Peki bu gidiş kaçınılmaz mıdır? Merkez Bankası bu gelişmeleri nasıl değerlendirmekte ve nasıl bir tedbir öngörmektedir?
İlk olarak yukarıda çizdiğimiz tablonun daha net olarak gözlenmesi için geçen yılın baz etkisinin ortadan kalkacağı döneme girmemiz gerekecektir. Zira, gelecek haftalarda açıklanacak olan verilere ilişkin olarak, yılın ikinci çeyreğinde % 9.2 yıllık büyüme ve Temmuz ayı sanayi üretiminde % 9.5 yıllık artış beklentim, ayrıca, parasal koşulların desteğiyle iç talepte göreli olarak daha olumlu bir görünümün varlığı, altını çizdiğim tehlikenin kamuoyunda algılanmasının şimdilik kolay olmayacağını düşündürmektedir. Peki bu esnada neye bakacağım? Takip eden dönemdeki büyüme hızına elbette.. GSYH yıllık artışının üçüncü çeyrekte % 5-6, son çeyrekte ise % 3-4 aralığına gerilemesini normal göreceğim, bunun ötesindeki bir düşüş ise alarm verici olacaktır.
Merkez Bankaları’nın her zaman büyüme-enflasyon dengesini gözettiği, krizde ise para politikası tepki fonksiyonunda büyümeye ağırlık verdikleri söylenebilir. TCMB de enflasyon izin verdiği ölçüde, kriz sırasında ve sonrasındaki toparlanma sürecinde “döngü karşıtı” kendi deyimiyle “dengeleyici” bir para politikası izlemeye çalışmıştır. Bu yaklaşımın halen korunmakta olduğu son Para Politikası Kurulu toplantısı özetlerinden de anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi, Nisan ayında para politikası çıkış stratejisini açıklayan ve faiz artırımına bu yıl son çeyrekte başlayacağını söyleyen Banka, takip eden dönemde küresel ekonomide ortaya çıkan riskler ve bunların yurtiçi ekonomik aktiviteyi yavaşlatması nedeniyle Temmuz ayına gelindiğinde faiz artırımını yeni yılın bilinmeyen bir dönemine ertelemiş ve çıkış stratejisinin diğer aşamalarını bu yılın sonlarına bırakmıştı. Bu kez de, son Enflasyon Raporu’nda baz senaryo dışında verilen alternatif senaryolardan sadece “yurtiçinde durgunluk” olarak adlandırdığım senaryodan bahsederek, bugün itibarı ile bu senaryoya alternatifler arasında daha fazla ağırlık verdiğini düşündürmüştür. Merkez Bankası söz konusu senaryoda, küresel ekonomideki sorunların daha da derinleşmesi ve yurt içi iktisadi faaliyetin de durgunluk sürecine girmesi durumunda politika faizlerinde yeni bir indirim sürecinin gündeme gelebileceğini belirtiyordu. PPK özetlerinde, Banka her ne kadar görünümün Temmuz ayı Enflasyon Raporu’yla uyumlu olduğunu söyleyerek baz senaryosunu koruduğunu ima etse de, “yurtiçinde geciken toparlanma” senaryosuna değinmeden “yurtiçinde durgunluk” senaryosundan bahsetmesi, parasal sıkılaşmanın en erken 2011 yılı sonlarında olmasını içeren alternatif senaryonun yeni baz senaryo konumuna geçmiş olabileceğini düşündürmektedir.
Buna karşılık, Merkez Bankası, çıkış stratejisi kapsamında kalan düzenlemelerin (TL ve döviz munzam karşılıkların kademeli olarak artırılması ve teknik faiz indiriminin ikinci aşaması) bu yıl içinde uygulanması konusundaki planlamada bir değişiklik olmadığını vurgulamaktadır. Ancak burada da önlemlerin öne çekilmesi veya ertelenmesini gerektirebilecek risklerden bahsederek, farklı yönelimlere de kapıyı açık bırakmıştır. Örneğin; olasılığının arttığından bahsettiğim yurtiçinde durgunluk” senaryosunda söz konusu düzenlemelerin daha geç yürürlüğe koyulacağı belirtilmektedir. Bir diğer deyişle, piyasalar durgunluk senaryosunu fiyatlayacaksa, bu hem faiz indirimlerini hem de çıkış önlemlerinin uygulanmamasını içermelidir. Elbette, yukarıdaki değerlendirmelerin belki de her zamankinden fazla, yurtdışı ve yurtiçindeki veri akışının yaratacağı algılamaya bağlı olacağını belirtmeden de geçemeyeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder