Küresel krizin en fazla tahribata yol açtığı alanların başında istihdam piyasasının geldiği bilinmektedir. Krizin merkezindeki ABD’de Ocak 2008’de başlayan tarım dışı istihdam azalışı yaklaşık iki yıl kesintisiz sürerken, 300 mn nüfusa sahip olan ülkede toplam 8.3 mn kişinin işini kaybetmesine neden olmuş ve işsizlik oranını % 5’den % 10’lara fırlatmıştır. ABD ekonomisinin 2009 yılı ilk çeyrek sonunda resesyondan çıkmış olmasına rağmen istihdam kaybının yıl sonuna kadar devam etmesi, istihdama ilişkin göstergelerin ekonomik aktiviteden gecikmeli etkilendiğini bir kez daha göstermiştir. Ekonomik aktivitede düşüş sırasında ilk tepkileri üretimi kısmak olan şirketler genellikle son çare olarak istihdamı azaltma yoluna giderler. Tam tersine, ekonomik aktivitenin güçlenme döneminde ise, şirketler üretim artışını önce mevcut kadrolarını daha uzun süre çalıştırarak ve geçici istihdama giderek karşılamaya çalışırlar, işlerdeki açılmayı kalıcı gördüklerinde ise istihdam artışına giderler. Bu nedenle, işsizlik oranı gibi istihdama ilişkin göstergeler konjonktürü takip etmeye çalışan bizler için birer öncü gösterge niteliği taşımaz, ama üretim kapasitesinin kullanımı ile birlikte değerlendirildiğinde ekonomide kaynak kullanımının nasıl seyrettiği konusunda önemli bilgi verir.
Bu bağlamda, özellikle gelişmiş ülkelerde bu kadar büyük bir işgücü kaybının yerine konması ve mevcut kapasitenin daha yüksek bir oranda kullanımı vakit alacağından bu ülkelerin merkez bankalarının hiç aceleleri olmadığı gibi bir görüntü vermesi normaldir. Örneğin; ABD’de son beş ayda sağlanan tarım dışı istihdam artışı daha 1 mn kişiye bile ulaşmamış, işsizlik oranı ise ancak % 9.7’ye kadar gerileyebilmiştir. Bu konudaki genel algılama ve geçmiş yıllar deneyimleri, merkez bankalarının işsizlik oranlarında ancak belirgin düşüşler görüldükten ve bunun kalıcı olduğuna emin olmak için yeterince beklendikten sonra para politikalarını normalleştirme yoluna gidecekleri şeklindedir. Peki bizde durum nasıldır? İşsizlik oranı krizde ikiye katlanmış mıdır? Tarım dışı istihdam kaybı hala yerine konmamış mıdır? İşsizlik oranının mevsimsel hareketi Merkez Bankası’nı döngü karşıtı para politikası sonlandırmaya zorlayacak güçte midir? Hepsine cevap vermeye çalışalım...
Analize geçmeden önce şunu da vurgulamak isterim. İstihdam verilerinin sağlıklı analizi ve yorumlanması, diğer bir çok veride olduğu gibi, mevsim etkilerinden arındırılmış sonuçların öne çıkarılmasını gerektirmektedir. Aksi takdirde, işsizlik oranının güçlü mevsimsel hareketleri (Şubat ayından Mayıs ayına kadar ortalama 3 puana varan sert düşüşler gözlenir) gereksiz yere heyecanlandırabilir. Örneğin; geçen yıl bile işsizlik oranı Temmuz’a kadar olan dönemde 3.3 puan gerilemiştir. Bu yıl böylesi bir durumun tekrarı işsizlik oranının % 11’e doğru yaklaşması anlamına gelecektir. Böyle bir gelişme elbette moral açısından iyidir, ancak esas bakmamız gereken değer artık TÜİK tarafından düzenli olarak açıklanmaya da başlanan mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranının varacağı nokta olmalıdır. Aslına bakarsanız sonuçların yorumlanmasını karmaşıklaştıran etkenler bununla da sınırlı değildir. Özellikle, nasıl seyredeceği belli olmayan “işgücüne katılma oranı” ve tarım sektörü ile tarım dışı sektörler arasında gözlenen işgücü kaymalarıdır. Bu konuya devam edeceğim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder