Türkiye ekonomisinin geçtiğimiz yıl kaydettiği daralmaya ilişkin tahminlerime ve 2010 yılı ile sonrasına ilişkin büyüme beklentilerime önceki yazımda yer vermiştim. Bu noktada akla gelebilecek önemli bir soru ise, son dönemde ekonominin önüne geçtiği gözlenen siyasetin, giderek belirsizleşen görünümü altında, bahsettiğimiz tahminler üzerinde bir etkisi olup olmayacağıdır. Anayasa değişikliklerine ilişkin ilk taslağın ortaya çıkmasıyla beraber muhalefet ve sivil toplum kuruluşlarıyla paylaşılması süreçleri gerçekleşirken, TBMM’ye sunulmasının bu hafta içinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Anayasa değişikliklerine ilişkin paketin, hassas ve tartışmalı görülen Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısı ve karar alma süreçlerine ilişkin değişiklikleri içerdiği, ayrıca toplumun farklı kesimlerine hitap edebilecek tatlandırıcılara da yer verildiği gözlenmektedir. Beklendiği gibi, pakete muhalefet partileri destek vermezken, meclisteki sandalye sayıları göz önüne alındığında, referandumsuz kabul olasılığı halen çok düşük görünmektedir. Meclis’te üye tamsayısının beşte üçü (330) ile üçte ikisi (367) arasında oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’e iade edilmezse zorunlu olarak referanduma sunuluyor. Diğer taraftan, 367 ve üzerinde oyla kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanunu cumhurbaşkanı halkoyuna sunulabiliyor (bazı maddeleri veya tamamını), tekrar görüşülmek üzere Meclis’e geri gönderebiliyor veya onaylayabiliyor.
2 Mart tarihli “Siyaset ve seçim senaryolarından beğendiğini al” başlıklı yazımda değindiğim gibi, anayasa değişikliklerinin gündemde yer alacak olmasına rağmen halen en fazla ağırlık verdiğim senaryo seçimin yaz aylarına gelmemesi için tarihin Mart veya Nisan 2011 olarak belirlendiği “Seçimler Zamanında” senaryosudur. Bu senaryo ilk bakışta ekonomi açısından en az tahribatı verecek şartları taşıyor gibi durmaktadır. Ancak en az bir yıl sürebilecek bu dönemde belirsizlik ağır basacağından, tüketici ve reel kesim güvenini yukarıda tutacak bir politikanın izlenmesi de şart görünmektedir. Diğer senaryoların ucunda ise yakın vadede en az bir sandık görünmektedir. En az ihtimal verdiğim ikinci senaryoda, büyük belirsizlikler yani herkesin önünü görememekten şikayet ettiği bir dönem ve bu doğrultuda dalgalı bir piyasa ve ekonomik seyir vaat ediyor. Böyle bir sürecin zaten zayıf seyreden toparlanmayı da olumsuz etkileyeceği açıktır. Üçüncü senaryo (Erkenden Erken Seçim) ise, mevcut kilitlenmeye çözüm getirebileceği belirsiz olsa da, en azından belirsizlik dönemini çok uzatmadığından “kötünün iyisi” olarak görülebilir. Böyle bir senaryoda, meclise girebilecek parti sayısı ve birinci gelen partinin alacağı oy oranı önemli olacaktır. Eğer ufukta iktidar değişikliği veya koalisyon alternatifleri görünüyorsa, bu durum uygulanacak ekonomik ve siyasi politikalar açısından önemli belirsizlikler içerdiğinden karar alıcılar açısından zorlu bir dönemi başlatacaktır.
Sonuç olarak, eğer siyaset engellemezse Türkiye ekonomisinin 2010 yılında ortalama beklentiden çok daha yüksek bir büyüme kaydetmesi mümkün görünmektedir. 2011 ve sonrasında yüksek büyümeler için ise, yakın vadedeki siyasi belirsizliklerin güçlü politikalara geri dönüşü mümkün kılacak bir sonuçla geride bırakılması gerekli olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder