19 Mart 2010 Cuma

FED ve TCMB’nin kader birliği...

Her ne kadar bu yıl piyasanın ana temalarından birinin para politikalarında ülkeler arası ayrışma olduğunu düşünsem de, ABD’nin istisnai düşük faizleri ve olağanüstü likidite desteklerini normalleştirmede izleyeceği yolun, özellikle risk iştahı üzerinden diğer ülkeler açısından da önem taşımaya devam etmesini bekliyorum. Bu bağlamda, Fed’in 16 Mart tarihli toplantısında “faizlerin uzun süre düşük tutulacağı” mesajını tekrarlaması, uzun süre ifadesi aslında Fed’e belli bir esneklik sağlıyor olsa da, önemseniyordu. İki ay aradan sonra gerçekleşen toplantı sonrası yayınlanan kısa notta, büyüme ve enflasyonu etkileyen unsurlara yönelik değerlendirmelerde öncekine göre çok ufak değişiklikler gözlenirken, kritik mesaj cümlesi aynen korunuyordu. Bu ise, bu notu yorumlayan herkese istediği gibi değerlendirme imkanı veriyordu. Bu yıl faiz artışı beklemeyenler de, ikinci yarıda artış öngörenler de, doğru yolda olduklarını düşündüler.

Veri akışına bağlı olarak her iki beklentinin de doğru çıkma ihtimalinin olduğunu görüyorum. Ancak bugünkü koşullarla daha yakın olduğum değerlendirme, Fed’in kalan son likidite imkanını (TALF) Haziran sonunda kaldırdıktan sonra “uzun bir süre” ifadesini metinden çıkarması ve son çeyrekte 25 baz puanlık artırıma gitmesi yönündedir. Bunun en önemli belirleyicisi ise, işsizlik oranında Ekim 2009’da % 10.1 seviyesinde gerçekleştiği gözlenen zirvenin teyit edilmesi ve önümüzdeki aylarda söz konusu oranın net bir düşüş eğilimi sergilemesi olacaktır. Ancak, FOMC metnine girdiğini de gözlediğim, konut sektöründeki zayıflığın, dikkatle izlenmesi de gerekli görünmektedir. Gerçekten de, 2009 ilk yarısında dibe vurduğu gözlenen ABD konut piyasasında o günden bu yana belirgin bir toparlanma gözlenememiştir. Nitekim, Fed FOMC metninde konut başlangıçlarının indiği düşük seviyelerde yatay seyrettiğini vurgulama ihtiyacı duymuştur. Dolayısı ile, bahsettiğim bu alanlarda yeni bir zayıflama eğilimi gözlenmedikçe Fed’in para politikasını kademeli olarak normalleştirmeye devam edeceğini düşünüyorum.

Türkiye’de de para politikasının normalleşmesi açısından itici (hızlandırıcı) ve çekici (yavaşlatıcı) faktörler arasındaki savaş devam etmektedir. Fed’in mesajlarının oluşturduğu algılama şu an için önemli çekici faktörler arasındadır. ABD’deki faiz artırımlarına yönelik beklenti ileri doğru ötelendikçe politika faizimizde veya uzun vadeli faizlerimizde yukarı yönlü baskı dengelenmektedir. Bu konuya, Türkiye’de etkili olan tüm itici ve çekici faktörlere de değinerek ve 18 Mart tarihli PPK toplantısında alınan kararın ışığı altında, daha geniş bir şekilde devam edeceğim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder