7 Temmuz 2009 Salı

Daralmadan daral gelecek, esas şok toparlanırken gelecek...

Öncü göstergelerin yansıttığı gibi, hem tüketicilerde hem de üretici reel kesimde beklentilerin bu denli iyileşmesi azımsanamayacak olumlu bir gelişmedir. Hatırlarsak, resesyona girişimizi hızlandıran gelişme, geçen yıl son çeyrekte tüketicilerin sert frene basması olmuştu. Bu durum, aynı esnada bıçak gibi kesilen dış talep nedeniyle üreticileri öngöremedikleri bir stok birikimi ile başbaşa bırakmıştı. Son iki çeyreğin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verileri stokları eritme çabalarını ve bu durumun GSYH'yı tek başına bile ne kadar ciddi boyutta aşağı çektiğini yansıtmaktadır.

Sonrasında ise yurtiçi satışların toparlandığını ve bunun bir süre sonra yeniden stoklara yönelik üretimi ve dolayısı ile GSYH'ya katkıyı da getireceğini düşünmekteyiz. Öncü gösterge endeksleri de böylesi bir toparlanmayı doğrulamakta ama boyutu konusunda çok net bir bilgi verememektedirler. Merkez Bankası tarafından açıklanan Reel Kesim Güven Endeksi haziran ayında, büyüme ve daralma dönemlerini ayıran kritik 100 değerine yaklaşarak 99.4 olurken, Markit tarafından yayınlanan Türkiye PMI endeksi 53.9 ile son iki aydır 50 kritik değerinin üzerinde seyretmektedir. Bütün bunlar heyecan verici gelişmeler olsa da, haziran ayında da yüzde 33 yıllık daralma gösteren ihracat görünümünde belirgin bir değişiklik olmadıkça, öncü göstergelerin ima ettiği sanayi üretim eğiliminin bizim 2009 yılı için çizdiğimiz yavaş toparlanma senaryosu ile uyumlu olmaya devam ettiğini düşünüyoruz.

Ancak üretim için çizdiğimiz bu görünümün faiz indirimlerine ara verilmesi için ön şart olarak Merkez Bankası tarafından saptanan "belirgin toparlanma" durumundan ne kadar uzak olduğundan emin olamıyoruz. Zira, bu ifade arka planda kalıcılığı da içeriyorsa, vergi indirimleri eylül ayında tamamen sona ermeden iç talepteki toparlanmanın ne ölçüde kalıcı olduğu hakkında soru işaretleri varolmaya devam edecektir. Önemli bir diğer konu da, ilk toparlanmanın ardından, özellikle yılın son çeyreğinden itibaren canlanmanın ne kadar güçlü olacağıdır. Krizden çıkışın ardından, sonrasındaki gerçek büyüme performansı, 2010 ve sonrasındaki büyüme tahminleri açısından esas gösterge olacaktır. Özellikle uzun vadeli güven açısından bir ekonomik program çerçevesinin, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile veya IMF'siz olarak hayata geçirilmesi büyük önem taşıyacaktır. IMF'li bir programa kısa vadede güven duyulması daha kolay olurken, IMF'siz bir programda uygulamaya bakılacaktır. 2009 yılının zayıf baz etkisi, 2010 yılına özgü olarak yüksek yıllık büyüme rakamlarını belki mümkün kılacaktır, ancak temel büyüme eğilimi açısından özel sektör yatırımlarını ve tüketimini tekrar canlandıracak bir ekonomik çerçevenin ortaya çıkması belirleyici olacaktır.

Sonuç olarak, uzun süredir bir korku tünelinden geçmekte olduğumuzdan arkamıza baktıkça moralimiz bozulmakta, önümüze baktıkça umutlanmak için nedenler bulabilmekteyiz. Bir ekonomik döngüde iyimserliğin veya kötümserliğin kalıcı olamayacağını unutmadan, verileri ve alınan kararları yakından izlemeye devam ediyoruz. Bu bağlamda, beklentilerden kötü gelen büyüme verilerinin yol açacağı aşağı yönlü revizyonun önemli bir şoka yol açmasını beklemezken, esas şok potansiyelinin bu yılın son çeyreğinden itibaren gözlenecek canlanmanın ve bunun 2010 yılı büyümesine yansımalarının bir hayal kırıklığı yaratıp yaratmamasından kaynaklanacağını düşünüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder