24 Kasım 2009 Salı

Kurla yatan, şaşı kalkar...

Bazılarımız ne kadar iki yüzlü?... Merkez Bankası tamamen ankete dayalı bir araştırma yapıyor, burada ara malı ithalatında artışın nedenleri imalat sektörlerindeki firmalara soruluyor ve firma büyüklüğü ağırlıklı ortalamalarda en fazla kullanılan ilk iki cevap, temel ara ve yatırım mallarının yurt içi üretim miktarındaki yetersizlik (% 61.4 ) ve bu malların daha kaliteli ve kesintisiz temini (% 15.1) olarak belirtiliyor. Döviz kuru ise, daha ucuza temin olarak ifade edilen cevabın içinde yer alıyor ve diğerlerinden daha az % 12.6 gibi bir ağırlık veriliyor. Dikkatinizi tekrar çekmek isterim, bu Merkez Bankası tarafından yapılan bir yorum değil, firmaların verdikleri cevapların toplulaştırılmasından elde edilen bir sonuç. Merkez Bankası da hiç bir şekilde kurun önemini azımsamıyor, kısa vadede karlılık açısından önemli olduğunu ancak orta-uzun vadede teknoloji ve altyapı yatırımlarının kalitesi, kalifiye iş gücünün artırılması, araştırma-geliştirme yatırımlarının teşvik edilmesi gibi yurtiçi üretimdeki miktar ve kalite yetersizliğini giderecek unsurların daha önemli olduğunu belirtiyor. Ama ne oluyor, üretici kesimden gelen bu cevabı beğenmeyenlerin saldırısına uğruyor. İhracat açısından dış pazarlardaki büyümenin TL’deki değer kaybından daha önemli olduğunu son krizde yaşananlarla bile anlamayanlar, kurun daha fazla etkiyi ithalat üzerinde gösterdiğini bilmezmiş gibi yapanlar, Türkiye’nin küresel üretim zincirlerine entegrasyonunu ve bunun dış ticarette belli sektörlerde uzmanlaşma getirerek yapısal olarak ithal girdi kullanımını artırdığını fark edemeyenler, her zaman yaptıkları gibi işin kolayına kaçıp döviz kurunu suçlu ilan ediyorlar.

Aslında, firmalar temelde iki faktörün etkisiyle bu gelişmenin yaşandığını belirtmekte.
1) Firmaların ithal ara ve yatırım malı kullanımına yönelik eğilimlerinin artması, 2) Ekonominin dış ticaretteki uzmanlaşma yapısında görülen değişim.
Birinci faktörün açılımını ve dağılımını yukarıda verdim. İkinci faktör ise, esasen, yeni uzmanlaşma yapısında öne çıkan sektörlerin ithalata bağımlılık oranının tekstil sektörü gibi geleneksel emek-yoğun sektörlerden daha yüksek olması. Doğrudan veya dolaylı olarak daha fazla ithal hammadde ve malzeme kullanan taşıt araçları, dayanıklı tüketim malları, ana metal gibi sektörlerin geçmiş dönemde yüksek büyüme oranlarına ulaşması, ekonomi genelindeki ithal girdi kullanım oranının artmasına önemli katkı yapmakta.

Merkez Bankası araştırmacılarının bu çalışmanın sonucundaki aşağıda yer verdiğimin tespitine ise, aklı başında, başka bir hesabı olmayan her ekonomist veya analistin altına imzasını atacağını düşünüyorum. “Türkiye ekonomisinde ithalata bağımlılık sorununun esas itibarıyla yapısal bir nitelik taşıdığı söylenebilir. Diğer bir ifadeyle, ülkemizin doğal kaynak yapısı, hammadde ve ara malı üretimine yeterli kaynak ayrıl(a)maması, kaliteli ara malı teminindeki güçlükler, firmaların üretimin yüksek katma değerli aşamalarında uzmanlaş(a)maması ve yatırım mallarında üretim yeteneğinin çok sınırlı olması gibi nedenlerle ithalata bağımlılık oranının yüksek olduğunu, dış ticaretteki uzmanlaşma yapısında meydana gelen değişimin de bu oranı daha yüksek bir düzeye taşıdığını düşünmekteyiz. İthalata bağımlılık sorununun yapısal bir nitelik taşıması nedeniyle, küresel krizle birlikte düşen ithalata bağımlılık oranı ve daralan dış ticaret açığının, iç ve dış talebin güçlenmesiyle birlikte tekrar kriz öncesi düzeylerine yükselmesi beklenmektedir. Bu itibarla, sorunun kalıcı olarak çözülmesi ithalata bağımlılığı azaltıcı orta-uzun vadeli politikaların geliştirilmesine bağlıdır. Öte yandan, dış ticaret açığının giderilmesinde ihracat performansı büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede, ihracat hacminin artırılması yanında firmaların yüksek katma değerli malların üretiminde uzmanlaşması ve/veya mevcut üretim faaliyetini daha yüksek katma değer yaratacak biçimde dönüştürmesi gerekmektedir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder