3 Kasım 2009 Salı

Merkez Bankası Hazine’yi mi finanse edecek?...

Merkez Bankası’nın “açık piyasa işlemleri için ikincil piyasadan tahvil alabilirim” açıklaması yankı bulmaya devam ediyor. Radikal’de dostumuz Uğur Gürses bu konuda ardı ardına iki değerlendirme yazısı yayınladı ve özetle böyle bir uygulamaya gerek olmadığını ve yapılacak alımın Hazine’nin finansmanı anlamına geleceğini vurguladı. Gerçekten de, bu operasyon böyle bir algılama yaratacaksa, Merkez Bankası açısından “attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmez” gibi bir durum oluşacaktır. Ben de enflasyon raporu daha yayınlanmadan bu köşede yer alan yazılarımda TCMB’nin likiditede B planına geçtiğini bu doğrultuda tahvil alımlarının ilerleyen aşamalarda söz konusu olabileceğini yazmıştım. 29 Ekim tarihli Sabah gazetesinde de, Banka kaynaklarına dayandırılarak, Bankanın, vadesi bu yıl sonunda dolacak 8.9 milyar liralık devlet tahvillerinin yerine alınacak tahvil miktarının; açık piyasa işlemlerinin (APİ) sürdürülmesi, faiz dışı fazla ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkilere göre şekilleneceğine dikkat çektikleri, "10 Aralık'ta açıklanacak olan '2010 Para Politikaları Stratejisi' bu açıdan büyük önem taşıyor" yorumunu yaptıkları aktarıldı.

Bu haberden de anlaşıldığı gibi, tahvil alımına gidilirse bu önce geniş bir şekilde izah edilerek, şeffaf bir uygulama kapsamında yapılacak ve bu operasyon kısa vadede değil 2010 yılı içinde gerçekleşecek. Operasyonun likidite açısından önemi, TCMB’nin bankalardan tahvil alımı karşılığı TL’yi “kalıcı” vermesinden kaynaklanıyor. Diğer APİ operasyonlarında her ne kadar sürekli tekrarlansa da, likidite geçici bir süre için verilmekte. Normalde, Hazine TCMB’nin mevcut portföyünün vadesi geldiğinde bir yenileme olmazsa, itfa ödemesini piyasadan borçlanarak yapacak ve sistemdeki likiditeyi azaltmış olacaktır. Ancak portföy yenilenirse, TCMB karşılığında piyasaya TL vermiş olacağından nette likidite açısından bir değişim olmayacaktır. O zaman bu operasyonun likidite açısından faydası nedir diye de sorulabilir. Bu şekilde olursa, APİ işlemlerinin sürdürülebilirliği açısından teknik bir operasyon gibi algılanması daha mümkün olacaktır.

Operasyonun en büyük riski ise, faiz getiri eğrisine müdahale ediliyor gibi bir görüntü verilmesi veya alımın büyük boyutlara ulaşarak amacının dışına taşması olarak görülebilir. Bankanın bu unsurlara özel bir hassasiyet göstereceğine inanıyorum. Merkez Bankası kanunu, Hazine’den doğrudan tahvil alımına izin vermediğinden menkul kıymet portföy oluşumu için başka bir alternatif bırakmamışa benzemektedir. Uğur Gürses’in önerdiği kısa vadeli likidite senetleri ihracı, piyasadan TL çekerek zaten likidite açısından sıkıntılı olan sistemi daha da zorlayacağından uygulanması zor görünmektedir.

Aklıma gelen bir alternatif ise, zamanında doğrudan TCMB’ye gelen IMF kredisinin Hazine tarafından kullanımı için TCMB’ye verilen özel nitelikli tahvillerden oluşan bu portföyün, yeni özel tertip tahvil ihracıyla (vade uzatımı) yenilenmesi olabilir. Bütçe kanunu ödeneklerin % 1’i yani yaklaşık 30 mlr TL’ye kadar bu tür tahvil ihracına izin vermektedir. Bu alternatifin önünde yasal bir engel olup olmadığını bilmiyorum, bu konuda yapılacak bir açıklama faydalı olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder