20 Aralık 2010 Pazartesi

Merkez’e Güven, Gerisini Merak Etme Sen...

Merkez Bankası’nın, fiyat istikrarı kadar önem verdiği finansal istikrara yönelik en önemli tehdit olarak görünen cari açıktaki artışa karşı harekete geçtiği izlenmektedir. TCMB, bu yönde harekete geçmesinin tetikleyicisi olarak gelişmiş ülkelerdeki ek parasal genişleme kararlarını göstermekte ve bu durumun yoğun kısa vadeli sermaye girişi ve artan cari açık riskini yükselttiğinden bahsetmektedir. Merkez’e göre, cari açık, ucuz ve bol borçlanma imkanları sonucunda kredilerdeki, iç talepteki ve ithal mal talebindeki hızlanma ve TL’deki reel değerlenme eğiliminin ekonomik temellerle uyumsuz düzeylere ulaşması sonucunda ithal mal talebindeki hızlanma olmak üzere iki kanaldan artmaktadır. Bu doğrultuda, uygulanacak yeni stratejinin çerçevesi, bir yandan faiz dışı araçların (zorunlu karşılık) kredilerdeki ivmelenmeyi önlemek için sıkılaştırılması, diğer yandan kısa vadeli faizlerin kurlardaki değerlenme eğilimini sınırlamak amacıyla kontrollü bir şekilde indirilmesi olarak verilirken, bu durumun cari açıktaki artışa karşı ideal politika bileşimi olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir.

Yeni politikanın ana hatları belliyken, politika faizlerinde ne boyutta bir indirime gidileceği ve zorunlu karşılıklarda ne oranda artışa gidileceği gibi konular belirsizliğini korumaktadır. Politika faizlerinin düşebileceği seviye konusunda ölçütün reel faizler olacağını düşünürken, faiz dışı araçlarda izlenecek yol konusunda ilk ipuçlarının TCMB Başkan Yardımcısı Başçı’nın geçen hafta sonunda yaptığı sunumda yer aldığını görüyorum. Bu tedbirlerle ulaşılması hedeflenen ilk amaç, bankaların TCMB dışından sağladığı her türlü fonlamanın vadesinin uzamasını sağlamak olarak görünürken, yanı sıra para ve kredi büyümesini kontrol altına almada yardımcı olması beklenmektedir. Aşağıda ilk olarak bu konuda atılacak olası adımlara ve bunlara ilişkin değerlendirmelerime (parantez içinde) yer verdim.

Vade uzatımına yönelik finansal istikrar tedbirleri; Bu alanda alınacak tedbirler hem mevduatın hem de yabancı sermaye girişlerinin daha uzun vadeye yönlendirilmesini amaçlamaktadır.
- Kısa vadeli mevduat faizlerinin uzun vadeli mevduat faizlerine kıyasla oldukça düşük bir seviyede oluşması amaçlanmaktadır. (Kısa vadeli mevduata uygulanacak farklı ve daha yüksek zorunlu karşılık oranı ile politika faizi indirimleri bunu sağlayabilecektir.)
- Kısa vadeli swap faizlerinin ortalama seviyesinin uzun vadeli swap faizlerine göre daha düşük, oynaklığının ise uzun vadeli faizlere göre daha yüksek seviyede oluşması sağlanacaktır. (Swap faizlerinin para piyasası faizlerinden bir miktar düşük olması normalken, TCMB borçalma faizinin % 1.75’e çekilmesi ve TCMB’nin repo piyasası faizlerinin politika faizinden sapmasına geçici olarak izin vermesi şimdiden böyle bir ortam sağlamıştır)

Para-kredi büyümesini kontrol altına almaya yönelik tedbirler;
- Uzun vadeli faizlerdeki düşüş kısa vadeli faizlerdeki düşüşe göre çok daha sınırlı olmalıdır. (Kredi faizleri için esas önemli olan uzun vadeli faizlerin düzeyidir. Politika faizlerindeki indirimin uzun vadelere aynı ölçüde yansımaması beklenti yönetimi ile sağlanırsa, bu kredi büyümesi açısından sınırlayıcı etkide bulunacaktır)
- Zorunlu karşılıklar öncelikle ve özellikle kısa vadeli yükümlülükler için kademeli şekilde artırılabilecektir. (Mevduatın ortalama vadesi 1 ay civarında olduğundan bu segmente farklı bir oran uygulanması etkili bir tedbir olabilir. Ayrıca zorunlu karşılık kapsamının bankaların repo ile sağladığı fonları kapsayacak şekilde genişletilmesi de düşünülüyor olabilir)
- Cari açığa karşı başarı sağlamak için diğer kurumlarımız da ellerindeki faiz dışı araçları ölçülü ve kademeli olarak sıkılaştırırken her türlü fonlamada vade uzatımını teşvik etmelidirler. (Burada Maliye ve BDDK gibi kurumlara vergi ve diğer enstrümanları bu yönde kullanmaları çağrısı yapılmaktadır.)
- Merkez Bankası kısa vadeli repo fonlama miktarını konjonktürün gereğine göre sıkılaştırıp gevşetmeye devam edecektir. (TCMB bankacılık sistemini haftalık repo ihaleleriyle 20 mlr TL civarında fonlamaktadır. Bu miktarın artırılıp azaltılması gecelik faizlerin dalgalanmasını getirebilmektedir.)

Bahsedilen tedbirlerin bir kısmı zaten uygulanmakta, TCMB’nin yetki alanında olan bir kısmının PPK toplantısı sonrasında uygulanmaya geçtiği görünmekte, kalanların ise ekonomi yönetiminin eşgüdüm ve işbirliği düzeyine bağlı olarak (uzun vadeli tahvil ve eurobond ihraçlarını teşvik amacıyla getirilen yeni düzenlemeler) uygulanacağı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, Merkez Bankası, Türkiye’nin risk primindeki belirgin azalmanın, enflasyonda önümüzdeki aylarda görmeyi beklediğim keskin düşüşün (Şubat ayında TÜFE’nin % 5 veya altına gerilemesini bekliyorum) ve güçlenmesi muhtemel portföy girişlerinin faiz indirim için yeterli alanı yarattığını düşünmektedir. Ölçülü olacağı bildirilen indirimin ne boyutta olacağını bence risk primi ile düzeltilmiş reel faiz seviyesi belirleyecektir. Politika faizi sabit tutulduğunda dahi, eğer risk primi ve enflasyon beklentileri geriliyorsa, reel faiz yükseleceğinden para politikası otomatik sıkılaştırılmış olur. Gelecek 12 ve 24 ay enflasyon beklentilerini, Türkiye’nin 170 baz puan düzeyinde olan risk primini kullanarak para politikası duruşunun yılın ilk yarısındaki en gevşek noktasına (2.7 civarı negatif reel faiz) geri gelmesi için bu şartlar aynı kalmak üzere politika faizinin 150 baz puan civarında indirilmesi imkanı yaratmaktadır. Bu bize maksimum indirim imkanını vermektedir. İndirimdeki diğer bir ölçüt ise, finansal sektör politikaları sıkılaştırılırken kısa vadeli faizlerde yapılacak ölçülü indirimin net etkisinin sıkılaştırıcı yönde olması gereğidir. Ancak, ne kadar faiz indiriminin, ne kadar zorunlu karşılık artışı ile dengelenebileceği konusu, net olarak ölçülebilen bir değer olmadığı için, Merkez Bankası’na duyulan güven önemli olacaktır. Son dönemde Banka’nın piyasalardaki kredibilitesinin yüksek olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden de bu alanda bir problem doğmasını beklemiyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder