Küresel toparlanmanın gücüne ilişkin
endişeler ve Japonya Merkez Bankası’nın benzeri görülmemiş boyutlardaki parasal
genişleme kararının yansımaları dalga dalga görülmeye devam ediyor. Büyüme beklentilerinin aşağı yönlü revizyonu ve
merkez bankalarının parasal genişlemede bir tur daha gerçekleştirmeleri görülen
ilk somut sonuçlar olarak tarihe geçti. Ancak, son günlerde büyümeye yönelik
olumsuz algılamanın en azından ABD cephesinde azalmaya başladığı, son bir ay
içinde veri akışının başta istihdam olmak üzere beklentilerden daha güçlü bir
görünüme işaret etmesi sonucu da 10 yıl vadeli tahvil faizlerini yine alışılan
aralığının üst sınırına doğru ittirdiği izleniyor. Ayrıca, son FOMC
toplantısında karar metnine eklenen cümle (Komite istihdam ve enflasyondaki
görünüm değişikliklerine göre varlık alımlarının hızını artırma veya azaltmaya
hazırdır) FED’e her iki yönlü esneklik kazandırırken, daha dengeli bir duruşa
geçmesi anlamına da geliyor. Dolayısı ile, UST10Y’de 1.60-2.10 faiz bandının
korunup korunmadığı risk iştahının gücünü devam ettirmesi açısından belirleyici
olacaktır.
Daha önce, yukarıda değindiğimiz algılamanın
riskten kaçışa yol açmadığı müddetçe, Türkiye ekonomisi ve piyasaları açısından
da son derece destekleyici bir arka plan oluşumuna işaret ettiğini
vurgulamıştık. Nitekim faizler ve borsanın geçtiğimiz ay içinde tarihi
rekorlarını yenilemesi bu düşüncenin piyasa oyuncuları tarafından da
paylaşıldığını teyit etmiştir. Beklediğimiz gibi, bu fırsatı ve mükemmel
zamanlamayı rating kuruluşları da kaçırmamış, Türkiye “yatırım yapılabilir”
notunu ikinci kuruluştan da almıştır. Ancak Nisan ayında Türk varlıklarına
yönelik olarak çok yoğun gerçekleşen sermaye akımının son bir kaç haftadır
iyice hız kestiği de dikkatimizden kaçmamaktadır. Bu durum, piyasalara daha
sınırlı etkide bulunacak mevcut değerlemelerin yeni girişler için cazibesini
yitirmesinden kaynaklanabileceği gibi, daha belirgin etkisi olabilecek sermaye
akımlarında genellikle Mayıs aylarında kendini çıkış olarak gösteren mevsimsel
etkiden de kaynaklanıyor olabilir. Bunun sağlıklı tespiti için erken olduğunu
bir süre daha gözlem yapılması gerektiğini düşünüyoruz. TCMB’nin son dönemde
aldığı kararların tamamen sermaye hareketlerinin krediler ve cari açık gibi
yurtiçi ekonomik göstergelerle olan yakın ilişkisini zayıflatmaya odaklandığı
dikkate alındığında, bu tespitin önümüzdeki dönem para politikası kararları
için de belirleyici olacağı söylenebilir.
Güncel gelişmelere baktığımızda ise, en
önemli öncü gösterge olan PMI endekslerinin, Şubat ayında başlayan düşüşünü
Nisan ayında da dünya genelinde sürdürdüğünü gözlüyoruz ki, bu durum küresel
toparlanmada ciddi güç kaybına işaret ediyor. Türkiye’de ise yılın ilk
çeyreğinde sanayi üretiminin yıllık artışı %1.3 olarak gerçekleşirken, önceki
çeyrekte kaydedilen %0.9 artıştan biraz daha olumlu bir görünüm çizmekle
beraber, %2.5 olan 1.çeyrek GSYH büyüme tahminimiz üzerinde bir miktar aşağı
yönlü risk oluşturduğunu not ettik. Ancak bu gelişmelerin 2013 yılı büyümesine
yönelik algılamayı sınırlı boyutta olumsuz etkilediği, anketlerde beklenti
ortalamasının %4.2’den sadece %4.1’e gerilemesinden anlaşılıyor. Öte yandan,
büyümenin ilk çeyrekte de potansiyelinin altında kalması, başta petrol fiyatı
olmak üzere emtia fiyatlarında aşağı yönlü seyrin korunması ve ilk çeyrekte
cari açığın olumlu sürpriz yapması, 2013 yılında öngörülen cari dengedeki
bozulma eğiliminin sınırlı kalacağı algılamasını güçlendirecek gibi görünüyor.
Ayrıca, yılsonu enflasyon beklentilerinin %6.5 civarına gerilediği gelecek 12
ay ve 24 aylık enflasyon beklentilerinin de %6’ya daha yakın seyrettiği
gözleniyor. TL’deki değerlenme baskısı ve emtia fiyatlarının düşük seviyelerini
koruması dikkate alındığında enflasyon beklentilerinde bozulma olma ihtimalini
düşük görmeye devam ediyoruz.
Piyasalara gelince; daha önce Moody’s not
artırımı beklentilerinin realize olması durumunda bile endeksin yatay bir
seyre geçmesine daha fazla ihtimal veriyoruz demiştik, bu düşüncemizi
koruyoruz. Bu görüşümüzün, son dönemde yayınlanan bir TCMB çalışmasının (Second
Investment Grade) sonuçlarınca da desteklendiğini görüyoruz. Diğer ülke
deneyimlerinden hareketle, bono ve hisse senedi piyasasına yönelik sermaye
hareketlerinin ikinci not artırımı sonrası zayıfladığı ve borsalardaki göreceli
daha iyi performansın kademeli olarak azaldığı belirtiliyor bahsedilen çalışmanın
sonuçlarında. Faizlerde ise tarihi düşük seviyelerin görünmesinin ardından
yılsonuna kadar izlenecek patikanın yukarı eğimli olacağını ancak artışın
kademeli ve sınırlı boyutta olacağını düşünmeye devam ediyoruz. Dövizde ise,
aynı çalışma yerel paranın benzer ülkelere göre belirgin daha iyi performans
göstereceğini ve göreceli değerlenme eğiliminin devam edeceğini söylüyor.
Ancak, TCMB’nin sermaye girişlerinin baskısına karşı her türlü tedbiri alma
niyetini koruması nedeniyle, 2013 yılı içinde kur sepetinin 2.05’in altına
inmemesi ve yıl içinde de 2.05 - 2.15 aralığında kalması beklentimizi korumaya
devam ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder