n Mayıs
ortasından başlayan bir aylık süreçte 2 yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik
faizi ile 10 yıl vadeli tahvilin bileşik faizi Türkiye’nin kredi notunun
Moody’s tarafından yatırım yapılabilir seviyeye yükseltilmesinin ardından
gördükleri tarihi dip seviyelerinden (sırasıyla %4,61 ve %5,97) yaklaşık
olarak 300 baz puanlık yükseliş yaşadılar. Aynı dönemde TL %8 değer
kaybederken Türkiye’nin 5 yıl vadeli CDS primleri ise neredeyse iki katına
ulaşarak 230 baz puana yükseldi. Benzer bir görünüm çizen BIST-100 endeksi
ise tarihi zirve seviyesinden %24 oranında geri çekildi. Not artırımının
ardından kâr satışı gelmesi beklenemeyen bir durum olmasa da satışlarının
boyutunun Fed’in varlık alımlarına ilişkin belirsizliklerle beklentilerimizin
ötesine geçtiğini söyleyebiliriz.
n Öte
yandan Gezi Parkı olayları sonrası politik risklerin yenden fiyatlanmaya
başlaması ile TL varlıkların performansı da gelişmekte olan ülke piyasalarının
performansından belli bir oranda geri kaldı. Bu geri çekilmeyi BIST’in not
artırımı öncesi sergilediği güçlü performans sonrasında bir düzeltme olarak
görenler de yok değil. Sebebi her ne olursa olsun piyasalar bir darbe aldı.
Ancak Fed’in son toplantısının ardından ortaya koyulan tahvil alımlarının
yılsonunda azaltılmaya başlanacağı ve 2014 yılı ortalarında bitirileceği
şeklindeki ekonomik aktiviteye ve istihdamdaki iyileşmeye de bağlı olan baz
senaryosunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz net değil. Bu nedenle Fed’e
ilişkin endişeleri aşırı bulurken 10 yıl vadeli ABD tahvil faizlerindeki 100
baz puanlık artışın da abartılı olduğuna inanıyoruz. Başka bir açıdan
bakıldığında ise tahvil alımlarının azaltılmasına ilişkin endişelerin
fiyatlara erkenden yansıtılmaya başlaması da piyasa oyuncularının bu fikre
daha kolay alışmasına yardımcı olabilir. Öte yandan tahvil alımlarının
azaltılması olası bir senaryo gibi dursa da parasal sıkılaştırmanın (faiz
artırımı) 2015 yılından önce gerçekleşmesi çok olası görünmüyor.
n Türkiye
ve gelişmekte olan ülkelerden yaşanan büyük boyutlu sermaye çıkışlarının
zamanlaması da küresel fon akışlarının “Mayıs’ta sat ve tatile çık” olarak da
belirtilebilecek mevsimselliği ile de uyumlu. Ancak satışlar erken çıkış
endişelerini tetikleyen Haziran ayı Fed toplantısı sonrasında artış gösterdi.
Ancak mevcut şartlar altında kesin bir sonuca varmak için erken olduğunu ve
daha fazla veri görmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
n Türkiye’nin
GSYH büyümesi yılın ilk çeyreğinde yıllık bazda %3 artışla beklentileri
geride bırakırken, sanayi üretimi ile kapasite kullanımı ve reel kesim güven
endeksi gibi diğer öncü göstergeler de ekonomik aktivitenin yılın ikinci
çeyreğinde güç kazandığına işaret ediyor. Bütün bu veriler 2013 yılı için
beklediğimiz %4’lik GSYH büyümesine ulaşılma ihtimalini artırsa da küresel
piyasalarda yaşanan dalgalanma, yurtiçinde politik riskin yeniden
fiyatlanması ve yoğun seçim takvimi, tüketici güveni üzerinde baskı oluşmasına
ve daha sıkı parasal koşullara yol açarak büyüme tahminimiz üzerinde aşağı
yönlü riskler oluşmasına neden oluyor.
n TL
varlıkların performansının kısa vadede global risk iştahı (ABD tahvil
faizlerindeki dalgalanma) ile doğru orantılı olduğunu düşünüyoruz. Son
dönemdeki hızlı geri çekilmelerin ardından yurtiçi piyasaların zaman zaman
gerçekleştireceği yukarı yönlü hareketlere karşın belli bir bant aralığında
kalmasını bekliyoruz. Teknik olarak bakıldığında BIST-100 endeksinin 73 bin
seviyesinin üzerinde tutunmayı başarması durumunda kısa vadede 70 bin -78 bin
bandında işlem göreceğini tahmin ediyoruz. Tahvil faizleri açısından
bakıldığında ise ikincil piyasada faizlerin yılı mevcut seviyelerin üzerinde
kapatma olasılığını çok yüksek bulmuyoruz. Döviz piyasasında sermaye
çıkışının olduğu bir dönemde TL’nin baskı altında kalacağı son derece açık.
TL’ye özgü bir değer kaybı yok ise TCMB şu anda yaptığı gibi sadece
gelişmekte olan ülke para birimlerine kıyasla ortaya çıkabilecek zayıf
performansı ortadan kaldırmaya çalışabilir. Bu gibi durumlarda belli bir
seviyeyi savunmaktan ziyade TL üzerinde oluşabilecek baskıyı döviz satış
ihaleleri ile ortadan kaldırmaya çalışmak daha rasyonel bir yaklaşım
olacaktır. TL’deki değer kaybının enflasyon üzerinde yarattığı etkileri de
göz önünde bulundurarak TCMB’nin döviz sepetini 2013 yılı içinde 2,05-2,20
aralığında tutmaya çalışacağını ve ana senaryomuzda olmasa da, gerekirse bu
amaçla faiz koridorunda artırıma bile gidebileceğini düşünüyoruz.
|
Bir Profesyonel İktisatçı'nın Ekonomiler ve Piyasalara Glokal Bakışı
28 Haziran 2013 Cuma
Haziran Ayı Ekonomi ve Piyasalar Görünümü
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder