Yeni yılın ilk çeyreğinin bitimiyle beraber
ilk aylarda piyasalarda gözlenen yönsüzlüğün yerini sert fiyatlamalara
bıraktığını izliyoruz. Küresel toparlanmanın gücüne ilişkin endişeler ve
Japonya Merkez Bankası’nın benzeri görülmemiş boyutlardaki parasal genişleme
kararı başta emtia fiyatları ve uzun vadeli tahvil faizlerinde sert düşüşler
olmak üzere kendini gösteriyor ve bu haliyle Türkiye ekonomisi ve piyasaları
açısından da son derece destekleyici bir arka plan oluşumuna işaret ediyor.
Küresel likidite bolluğunun hem de düşük maliyetle devamı ve bunun varlık
fiyatlarında bir balona yol açmaması herhalde Türkiye açısından rüya
senaryoların başında gelir. Ayrıca, şu haliyle borsalarda küresel bir satış
dalgası getirmediği müddetçe bundan bir riskten kaçış dönemi olarak
bahsedilemezken, sermaye hareketlerinin çıkış yönüne döneceği anlamına da
gelmeyecektir. Büyümeye yönelik bu olumsuz algılamada son bir ay içinde
özellikle ABD’de veri akışının başta istihdam olmak üzere beklentilerden zayıf
bir görünüme işaret etmesinin etkili olduğu biliniyor. Bu nedenle de Mart ayı
FOMC toplantısı notlarında görülen tahvil alımlarının bu yıl içinde
azaltılmasına yönelik net sinyaller bile piyasa tarafından fazla dikkate
alınmadı. Ayrıca, IMF’nin son WEO raporunda küresel büyüme ve gelişmiş ülkeler
büyüme tahminlerini sınırlı olsa da aşağı revize etmesi de bu algılamayı
güçlendirdi.
Türkiye ekonomisi açısından da, büyüme
algısının bir miktar zedelendiği bir dönem geçirdik diyebiliriz. Gerek 2012 yılı son
çeyreğinde beklentilerin altında kalan GDP’nin bu yıla düşük bir büyüme
momentum ile girildiğine işaret etmesi, gerekse ilk iki ayda sanayi üretiminin
geçen yıla göre sadece %1.9 artarken Mart ayına ilişkin öncü sinyallerin de
belirgin bir artışa işaret etmemesi etkili oldu. Merkez Bankası’nın reel
kurları gerekçe gösterse de politika faizinde indirime gitmesi, dış talep
açısından daha olumsuz bir tablo çizmesi ve kredilerdeki referans değerin
üzerindeki artışa bir süre daha seyirci kalacağının anlaşılması bizce
büyümedeki söz konusu algılamayı destekledi. Büyümenin ilk çeyrekte de
potansiyelinin altında kalması ve başta petrol fiyatı olmak üzere emtia
fiyatlarında gözlenen aşağı yönlü seyir ise, yurtiçi talepteki toparlanmayla
başlayan dış ticaret ve cari dengedeki bozulma eğiliminin de sınırlı kalmasına
yol açacak gibi görünüyor. TCMB’nin aldığı son kararlar da, tamamen sermaye
hareketlerinin krediler ve cari açık gibi yurtiçi ekonomik göstergelerle olan
yakın ilişkisini zayıflatmaya odaklandığını gösterirken, üzerindeki faiz
indirimi baskısını da küresel konjonktürün yardımıyla aştığını ve elinin şimdi
daha rahat olduğunu bize düşündürüyor. Bu genel görünümün kredi
notlarındaki artış beklentisini desteklediğini ve Fitch dışındaki kuruluşların
da “yatırım yapılabilir” kategoriye yükseltme fırsatı sağladığını düşünmeye
devam ediyoruz.
Güncel gelişmelere baktığımızda ise, en
önemli öncü gösterge olan PMI endekslerinin, Şubat ayındaki dönüşten sonra
Mart’ta geri çekilme eğilimini dünya genelinde sürdürdüğünü gözlüyoruz ki, bu
durum küresel toparlanmanın hız kestiğine işaret ediyor. Türkiye’de ise
büyümenin ilk çeyrekte geçen yılın son çeyreğine göre daha güçlü olacağı
kesinleşse de, potansiyel büyüme oranının altında kalmaya devam ediyoruz. Bu
gelişmelerin 2013 yılı büyümesine yönelik algılamayı bir miktar olumsuz
etkilediğini söylemiştik, ancak anketlerde beklenti ortalamasının %4.2
düzeyinde değişmeden kaldığı da dikkat çekiyor. Ayrıca, yılsonu enflasyon
beklentilerinin %6.6 civarına hafif yükselmesine karşılık gelecek 12 ay ve 24
aylık enflasyon beklentileri %6’ya daha yakın seyrediyor. Ancak TL’deki
değerlenme baskısı ve emtia fiyatlarında gözlenen düşüş dikkate alındığında
enflasyon beklentilerinde bozulma olma ihtimalini çok düşük görüyoruz. Sonuç
olarak, bütün bu gelişmeler tahminlerimizde de ufak revizyonlar getirdi,
raporun ilerleyen satırlarında bunları görebileceksiniz.
Piyasalara gelince; Moody’s not artırımı
beklentileriyle kısa vadede borsada önceki zirvelerin test edilme olasılığı
yüksek görünürken, beklentilerin realize olması durumunda bile endeksin daha
yatay bir seyre geçmesine daha fazla ihtimal veriyoruz. Faizlerde ise Japonya Merkez
Bankası’nın müdahalesi ve bu fırsatı kaçırmayan TCMB’nin hamleleriyle görünüm
tamamen değişti. Faizlerin yılsonuna kadar izleyeceği patikayı yine yukarı
eğimli görsek de önceki tahminlerimize göre bunun daha kademeli ve sınırlı
boyutta olacağını düşünüyoruz. Dövizde ise, TCMB’nin sermaye girişlerinin
baskısına karşı her türlü tedbiri alma niyetini bir kere daha ortaya koyması
nedeniyle, 2013 yılı içinde kur sepetinin 2.05’in altına inmemesi ve yıl içinde
de 2.05 - 2.15 aralığında kalması beklentimizi korumaya devam ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder